17 Aralık 2014 Çarşamba

Mutluluk Projesi 9 - Yeniyıla Yeni Buzdolabı Magnetleri Yaptım


Sürekli kapımıza bırakılan çilingir, sucu, market, bakkal reklamlarından artık içime fenalık gelmişti. Magnetleri alıp çat diye apartman kapısına veya içeri girip posta kutularımıza yapıştırdıkları yetmiyormuş gibi, bir de üşenmeden taa en üst kata (ki asansörsüz) kadar çıkıp ev kapıma da yapıştırmıyorlar mı bu reklamları pes diyorum. Bu ne hırs, bu ne sadakat firmasına karşı:)

Baktım bu magnet reklamlardan kurtuluş yok, ben de artık çareyi o magnetleri değerlendirmek de buldum. Böylece onlar da çöpe gitmekten kurtuluyor ben de sevdiklerime ve kendime şirin hediyeler yapabiliyorum.

İşte yeni yaptığım magnetler. Bunlar yılbaşı konseptli parçalar yaratma zamanı geldiğinden, kurabiye adam magnetlerim. Bunlar yerlerini bularak kardeşime gittiler. Artık bu yeni yılda onun kırmızı dolabını süsleyecekler:)


Magnet çok olunca boş durmadım yaptım da yaptım. Aspiratörümün üzerindeki hayvancıklarımı ve kedilerimi Miyucuk sürekli düşürüp parça pinçik ettiğinden onun da birşey yapamayacağı, sevimli görünen, tüysüz olduğundan kedi malzemesi haline gelemeyecek bu ince mutfak magnetlerini yaptım. Onlar da aspiratörümün bacasında yerlerini aldılar ve oldukça şirin duruyorlar.


Ben bu buzdolabı süsü yapma işini çok sevdim. Eğer sizlerin de evinizde boşa gidecek magnetleriniz varsa, onları sevdiğiniz görsellerle kaplayarak şekilli bir biçimde kesebilir ve değerlendirebilirsiniz. Bunu hem normal yapıştırma hem de dekupaj yöntemiyle gerçekleştirebilirsiniz. Üzerine vernik de atarsanız süper görünüyorlar. Benden size tavsiye...

yeni magnetler devam edecek:) 
Mutlu kalın...

13 Aralık 2014 Cumartesi

20- Kendine Bir Hobi Edin - Yeni Şeyler Dene! Mutlu Ol!

Mutlu olmanın yollarından birinin de sürekli yeni birşeyler denemek olduğuna inanıyorum ben. Hayatımda da benimle birlikte yeni şeyler denemeyi seven eşim, ailem ve arkadaşlarım var ve bu da beni daha da mutlu ediyor.



Her sene kendime hedefler koyarım oldum olası. Ne kadarını başarabilirim o tartışılır ama hedefleri belirlemek de büyük bir adım diye düşünüyorum. Mesela bu yılı bitirirken, yılbaşı hazırlıkları için baktım ki, geçen yıl yazdığım hedeflerimin çoğunu gerçekleştirmişim ki bu da başlı başına bir mutluluk kaynağı. O konuya da ayrı bir yazıda değineceğim inümüzdeki günlerde.

Eşimle ben her yıl farklı bir hobi deneriz. Seversek ona devam ederiz. Yeteneğimiz olduğunu anlarsak, sürdürmeye çalışırız. Hem birlikte KALİTELİ bir zaman geçirmiş olur, hem de hayatın farklı zevklerinin tadına bakmış, fani dünyanın koşuşturmacasından birkaç saatte olsa BİRLİKTE kaçmış oluruzç Bu hobiler bireysel olarak da pekala çok keyifle yapılacak şeylerdir bu arada. Kimseye gerek yoktur, bir kendiniz, bir de işin size verdiği manevi tatmin yeter de artar bile.

Henüz paylaşmaya fırsat bulduğum, 2 yıl önce gerçekleştirdiğimiz bir etkinlikti HEYKEL kursuna gitmek. Kar kış demedik gittik. Önlüklerinizi taktık, aletlerimizi aldık ve buladık ellerimize kile, çamura. Ne stres kaldı ne birşey. Rutinden kaçtık, acayip keyif aldık. Yeni insanlarla tanıştık, heykel yapmayı çok sevdik, elimizin yatkın olduğunu gördük ve eve kil depoladık. Diğer yapacağımız heykeller için:) tabi o ortama girmeyince çok kolay olmuyor evde o işi yapmak ama yapabileceğini bilmek de bir o kadar keyif veriyor insana.

İşte kısacık kursta, 1 ayda yaptığımız büst ve el heykellerimiz. Soldaki büst benim, sağdaki Hakan'ın. Ayaktaki yumruk benim, yatan (fırınlamadığımız için kırıldı tabi) yumruk da Hakan'ın yaptığı.



Biz yaparken çok keyif aldık. Size de öneririm. En azından denemenizi. Bambaşka birşey de olabilir. Artık birçok fırsat da çıkıyor, onları da değerlendirebilirsiniz. Bu iki yıl önceydi, geçen sene mi ne yaptık_ Geçen yıl da tiyatro maceramız oldu. O da başka bir yazının konusu.

Herkese sevgilerimle,
Mutlu Kalın..

27 Kasım 2014 Perşembe

Portakal Sadece Turuncu Değildir Aslında!



Sizin de içinizi açmadılar mı? 

İlkokuldayken pembe bulut yapınca resim öğretmenimin pembe bulut olmaz ki demesi hala kulağımda.. Oysa ki hayal gücü değil midir önemli olan? Belki dünyayı pembe gözlükler ardından görmeyi o zamandan istemiştim kimbilir? Öyle olmadığını bilsem de öyle olsun istemişimdir kimbilir? Neden olmasındı ki? Kime ne zararı vardı ki? Zaten yıllar sonra farkına varacaktım ki aslında günün batarken kızıl, doğarken turuncu olduğunun... O zaman neden olmasındı ki pembe bulut? Kim demişti ki yok diye?

Ergenlik ve liseye geçiş dönemlerinde hep siyah giyerdim. Dinlediğim müziğin gerektirdiği birsey, nihilistliğin ayrılmaz bir parçasıymış gibi sanki. O zaman öyle gelirdi içimizden. O zaman öyle bir hissiyattı yaşanmışlıklar. Pembe bulut yoktu ergenlikte her yer siyahtı.. Kapkaraydı içimiz, şiirlerimiz, nesirlerimiz. Edebi yanımız çıkmıştı ortaya.

Zaman geçti. Biz büyüdük. Eskiyi özler olduk. Renkli günleri arar, cıvıl cıvıl giyinir olduk. Artık hep gerçekleri görmekten öğretmenin dediği gibi pembe bulutları göremediğimizden varlıklarını unuttuk. Hayatın rutini içerisinde kaybolduk. O yüzden hep çocukluğumuzun saflığına, heyecanına, neşesine özlem duyduk. Hayatın renklerine her an ulaşmaya çalışır olduk. 

O yüzden rengarenk bir yaşam peşinde bugünün resmi bu olsun. Rengarenk portakallar. Sadece turuncu değildir portakal. Siz ne renk görmek isterseniz odur. Bunu unutmayalım emi?

Sevgiyle, mutlu kalın!

30 Ekim 2014 Perşembe

Mutluluk Projesi 8 - Peçete Dekupaj ile Anahtarlık Kapladım

Merhabalar,

Evdeki kendin yap projelerimde asla vazgeçemediğim Tepe Home peçetemle dekupaj işlemlerim tam gaz devam ediyor:) Bu peçetem biterse ne yaparım diye düşünürken, Madame Coco'ya gelen peçetelerle yeniden kendime geldim:) Aşağıdaki resimde gördüğünüz peçetem en favori peçetem. O yüzden evde birçok şeyde onun deseni var artık. Ama Madame Coco'dan aldığım yeni peçetelerim de çok güzel ve onlarla da birşeyler kaplamak için sabırsızlanıyorum.

İşte geçen hafta sonu kapladığım anahtarlığım. Anahtarlığı epey önce kaplamak için İkea'dan almıştım ancak bir türlü fırsat bulamamıştım. Her gün de kullanıldığından, elim bir türlü gitmemişti tutkallamaya.

En sonunda yaptım hem de epey geç bir saatti, inat ettiğim için gece yarısı filan dinlemedim. Zaten eliniz alışınca çok kolay oluyor. Bir tutkal, bir peçete bir tuktkal daha ve vernik. İşte bitti:)

 Üst kısmını da daha sonra beyaza boyayacağım, biraz boyadım ama tam anlaşılmıyor buradan.

Nasıl olmuş?

kendinyap_anahtarlık_peçete_dekupaj


14 Ekim 2014 Salı

Mutluluk Projesi 7- Cupcake desenli Cam Boyama - Tabak ve Reçellik Nasıl Olmuş?

Ne zamandır kendime zaman ayırıp bir türlü Kendin Yap (diy) projelerime devam edemiyordum. Geçen haftasonumu yeni birşey denemeye ayırdım ve ne zamandır istediğim şeyi yaptım. Eveeeet, taş, çerçeve, ahşaptan sonra cam boyama işine de bulaştım kendi kendime..

Bloglardan takip edip gerekli araştırmaları yaptıktan sonra en iyi enamel boya ile camın boyandığını öğrenip hemen mint yeşili ya da bebek yeşili diye geçen bu boyayı aldım. Ben Rich marka kullandım ve vernik ve tutkalda da hep onları kullanıyorum gayet memnunum.

Boyadığım cam reçellik

Cupcake desenlerim hep dekupaj için mevcuttur zaten internetten mütemadiyen araştırma yaparım.

İlk denemem olduğu için sünger ile boyama yaparken sadece tek derdim o hava kabarcıklarının önüne geçemeyişim oldu ve bu da camın üzerinde pütürlükler yaratıyor. İç kısmı daha güzel görünüyor tam istediğim gibi pürüzsüz. Ama bu şekliyle de gayet iyi oldu bence daha vintage bir hava kattı. Zaten üzerine daha sonra biraz vernik de attım dayanamayıp:)

Bu da boyadığım cam tabak


 Tek elle bu kadar cekebildim fotoğrafını. Sabırsızlıktan daha kurumadan paylaştığım için:) Bu cam tabak da takımın parçası olmayan kenarda duran bir tabakcıktı sadece ve bu şekilde değerlenmiş oldu. Altı kırılan bir kek fanusum vardı, onun altına koymayı düşünüyorum. Kendisini yine popnponla akrilik beyaz boya ile boyadım. Beyaz olarak elimd eo vardı sadece o nedenle.

Sizce nasıl olmuşlar? İlk deneme için fena değiller değil mi?


13 Ekim 2014 Pazartesi

Yasemin'den Kumaşlarım geldiiii! Yaşasın!

Çok uzun zaman oldu yazmayalı evet biliyorum. Bu süre o kadar yoğundu ki mutlu olmaya vakit ayıramadım:P kusura bakmayın.

Bodrum'da Kurban Bayramı ve öncesinde bir hafta iznimi birleştirerek aile tatili yaptım, o iyi geldi. İnsana ailesi iyi gelmez mi?:) iki ailem de orada olunca hekesi birarada görmek, deniz ve Bodrum havası elbette çok iyi geliyor.



Bu arada uzun zaman önce girdiğim bir blog çekilişi vardı ve oradan ilk kez birşey kazandığımı öğrendim. Neden mi bahsediyorum, evet Yaseminin Diktiklerinden:) Yasemin'i epeydir takip ediyorum, o kadar güzel şeyler dikiyor ki hem kendine hem de küçük kızına, izlerken keyif alıyor, özeniyor ve mutlu oluyorsunuz.

Rengarenk bir dünyası var Yasemin'in rengarenk kumaşların arasında. Kendi giyeceğini kendisi yaratıyor ve insanın ortaya somut birşeyler çıkarmasının hazzını yaşıyor. Ama güzel olan, bu mutluluğunu sadece kendisinin değil, aynı zamanda izleyicilerinin de paylaşmasını istemesi.

Bunu da kimi zaman ilk el bir ceketi, ya da elbiseyi, kendi diktiği veya aldığı, kimi zaman da kullandığı ama fazla gelen kumaşlarını izleyicilerine vererek yapıyor. Bu bir mutluluk oyunu aslında, iki tarafın da mutlu olup neşelendiği, heveslendiği. Yasemin yeni kişilerle tanışıp yeni izleyiciler elde ediyor, izleyici olan da yeni hevesler kazanıyor ve Yaseminin dünyasına konuk oluyor.

İşte Kumaşlarım- Teşekkürler Yasemin:


Neden mi bu kadar anlattım, çünkü onun gibi dikemesem de Yasemin'i izlemek hoşuma gidiyor ve sizlerle onun çekilişinde kazandığım kumaşları paylaşayım istedim. Bir sürü kumaş, kes dik biç, ne istersen yap. Yeni eğlence bana:)



Teşekkürler Yasemin.

Benim Çekilişlerim için:


Bu arada benim de iki blogumda çekilişlerim devam ediyor. Eğer siz de mutlu olmak ve benim farklı dünyalarıma konuk olmak isterseniz iki çekilişime buyrunuz efendim.

Biri kediseverler için Mantarın Maceralarında eğlenceli mama kabı ve anahtarlık

Bir diğeri de sadece evlilik aşamasındakile riçin değil herkesi ilgilendiren tektaş pırlantalı bir kolye ve Dora Alyanstan indirim çeki için Tanrım Evleniyorum'da.

Bu arada sağ taraftaki blog listemdekiler benim bloglarım. Eminim kendinize göre birşey bulursunuz:) Bekleriiiimmmm!

9 Eylül 2014 Salı

AĞIR AĞIR ÖLÜR TUTKUDAN VE DUYGUDAN KAÇANLAR

Mavi Kelebek'te paylaşmıştım bu yazıyı daha önce. Ama çok geçti üzerinden ki zaman zaman birer doz almak lazım Neruda'dan, hiç sakıncası yok.. Hatırlamak lazım bazen, sonra görmek lazım, mutluluğun çaba gerektirdiğini..



AĞIR ÖLÜM


Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.


Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.


Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.

Pablo Neruda

25 Ağustos 2014 Pazartesi

Hayatımdaki İnsanlar Doğru İnsanlar mı?




Fazla söze gerek yok aslında, Lao Tzu'nun bu sözü hemen herşeyi anlatıyor. Hakikaten bazı şeyler bizim dışımızda gelişiyor ve yaşanması gereken herşey bir şekilde yaşanıyor. Tabi ki hayatımızın ipleri kendi elimizde ve biz ona göre seçimler yapıyoruz. Ne istersek onu seçiyor ve o seçenek sonucunda gerçekleşmesi gereken şeyleri yaşıyoruz. 


Eskiden Enid Blyton'ın macera serüveni kitapları vardı. Benim en sevdiğim kitaplardı onlar. Sayfa veya bölüm sonlarında "eğer X kişisiyle trene binmek istiyorsan sayfa 40'a, yok otobüsle Y kişisiyle gitmek istiyorum diyorsan sayfa 80'e git" gibi yönlendirmeler yapardı. Ve siz bu size sunulan seçeneklerden birini seçer ve onun gebe olduğu sonucu mutlaka yaşardınız. Kimi zaman sonuca üzülür diğer sayfaya geri döner ve seçiminizi yeniden yapar bu kez de başka bir sonuçla karşılaşırdınız.

Gerçek hayat da tıpkı bu kitaplar gibi. Aslında aynı tarz bir yaşam sürüyoruz, kimimizin daha fazla maceralı, bazısının daha dingin... Ama bir fark var ki, seçimlerimizi yapıyor ve sonuçlarını iyi de olsa kötü de olsa kabullenmek veya katlanmak zorunda kalıyoruz. Gerçek hayatta, "önceki sayfaya geri döneyim de bir daha deneyeyim, diğer şıkkı seçeyim" deme şansımız yok. O nedenle ya seçimlerimizi yaparken daha dikkatli olup biraz fazla düşünmeli ya da başımıza geleni yaşamaya boyun eğmeliyiz. Nitekim her yaptığımız seçim zaten bizim hayatımızı oluşturur. Hayat deneyimlerimizin, deneyimlerimiz de Oscar Wilde'ın söylediği gibi "hayatta yediğimiz kazıkların bileşkesidir". Ama bu demek değil ki, hayat yenecek kazıklarla dolu:) İnsan doğası sevgi, şefkat, neşe ve mutluluk arayışını içinde barındırdığı gibi, hayatta kalma arzusu daha ağır basıyor ve içinde açgözlülük, hırs, kin, vahşet ve en önemlisi ego gibi unsurları da barındırıyor. Özellikle egonun tavan yaptığı noktalarda insan bencilce davranıp çevresindekileri düşünmeyebiliyor ve o zaman işte bu "kazıklar" ortaya çıkıyor.



Hayatımıza sokmak istediğimiz insanları sokarız, istemediğimizi düşündüğümüz, sevmediğimizi düşündüğümüz kişiler bile muhakkak bir şekilde hayatımızın bir parçası olmak ve kendisine bizim ve kendi hayatları için verilen o görevi yerine getirmek zorundadır. Tıpkı Shakespeare'in dediği gibi, “ Dünya bir oyun sahnesi, bizler birer oyuncuyuz... Bütün erkekler ve bütün kadınlar, sırası geldiğinde girerler ve çıkarlar bu oyun sahnesine...”  

Hayat bir dengeden ibaret, hiçbir zaman herşey güllük gülistanlık olacak diye birşey yok. Hayatı iyisi ve kötüsüyle yaşıyor, mutlu ve mutsuz oluyor, gülüyor ve ağlıyoruz. Bu zıtlıklar hayatı yaşanır kılıyor. Bazen hayat bize adaletsiz görünebilir ve sanki kötü şeyler hep üstüste; bizim başımıza geliyormuş gibi hissettirebilir. Yapacak birşey yok, hayat bir macera ve ne zaman ne olacağını bilememek de güzel. Bize kalan her ne olursa olsun onu dibine kadar yaşamak. Ve evet, hayatımıza giren insanların bazıları ne kadar yanlış görünse de aslında hepsi bizim seçimlerimiz ve bu dünyadaki yaşamımızı oluşturan unsurlar. Bizi biz yapan parçalar. Ve evet doğrular. Onlar hayatımıza girerler, çünkü biz izin veririz, onlar hayatımızdan belli dönemlerde çıkarlar çünkü biz istemeyiz. Bırakın onlar hayatınızda olsunlar, telefon defterinizi eninde sonunda temize çekme yetkisi verilmiş olan kişi yine sadece sizsiniz. 



Gerçek Sevgi, Her Nerede Yaşatılıyorsan! // True love whereever you are!


Hayatta gerçek sevgi yoktur diyenlere gelsin. İşte mutluluğun resimlerden bir diğeri... Bu aslanın mutluluğunu kim tarif edebilir? Ne kadar da seviyor karşısındaki kişiyi ki kapı açılır açılmaz atıyor kendini onun kollarına. 

Sevginin özünde şefkat yatar ve vahşi bir hayvana gösterdiğin şefkat sonunda sana bu şekilde geri dönebilir. Vahşet hayvanın değil aslında insanın doğasında var ve her varlık sevgiye aç. 

Paylaşmaya değer, günün videosu:


24 Temmuz 2014 Perşembe

Salyangozun Yeri'ni Keşfedin!


Herkese merhaba...Sizlere güzel bir haberim var. Çaydanlık Fokurdarken, Tanrım Evleniyorum, Mantarın Maceraları ve We're So Retro bloglarım için bir dükkan yarattım ve sizi çok eğlenceli bir yolculuğa çıkarmak için eğlenceli bir web sitesi tasarladım. İsmini de Salyangoz Hikayemizden yola çıkarak "Salyangozun Yeri" koydum. 



İlk olarak 2008 'de yazmaya başladığım blog yazılarım zamanla farklı konseptlere kaymaya ve çeşitli ilgi alanlarına yönelmeye başladı. Aynı anda birçok şeyle ilgilenen ben, herşey birbirine girmesin, okuyucularım rahat etsin ve herkes kendi ilgisini çeken unsurları kolayca takip etsin diye, izleyici sayımı bölmek pahasına da olsa çeşitli bloglar açarak farklı konseptleri birbirine karıştırmamaya çalıştım. Bloglarımda zaman zaman konularla ilgili kendi beğendiğim konsept ürünleri de paylaşmaya başladım.  
  

Özel zevklere yönelik sıradışı fikirler ve objeler sizlerin de vazgeçilmezi oldu ve "ben bunu nereden bulurum? ama ben yurtdışından alışveriş yapamam ki" gibi sorularla bana geldiniz. Bazen sizler için o ürünlerden kendi imkanlarımla temin de ettim. 

Sonunda tüm bloglarımda ilgi gören ve talep edilen ürünlerden yola çıkarak Salyongozun Yerini açmaya karar verdim.

Çok keyif aldığım bloglarımla beraber artık sizler için bu dükkandayım:) Artık sadece fikir vermiyor aynı zamanda talepleriniz üzerine çok eğlenceli, çok farklı, birbirinden güzel ürünleri sizler için getiriyorum. Haydi çok çılgın alışverişler:)

SALYANGOZUN YERİ için TIK TIK! 



Bu da facebook sayfası https://www.facebook.com/salyangozunyeri

25 Haziran 2014 Çarşamba

Hala İyi İnsanlar Var- Volume 3!

                                                                                                        Dünyada hala iyi insanlar ve iyilik var diyoruz ya ara ara, bunlar olmasa zaten insanlığından utanır konuma geliyor insan..                                                                                                  O nedenle zaman zaman hatırlatmakta ve yüreğimizin bam telini titretmekte fayda görüyor ve kendim rast geldikçe sizlerle de bu tip olayları paylaşmak istiyorum.  Daha önce de bu konuyla ilgili bazı paylaşımlarım olmuştu. İşte bu da bir diğeri..izleyip hatırlayalım insanlığımızı... 



Motorsikleti kullanan kişiye de saygılarımı ve sevgilerimi gönderiyorum:)

Eğer bir de daralmışsanız iyi geliyor izlemek... İşinize ara verin ve bir göz atın, nefes aldığınızı hissedin sonra yine dönersiniz işin başına..

diğer paylaşımlar için bu iki linke de tıklayabilirsiniz:  Soğuk Ülkenin Sıcak İnsanları
                                                                               Dünyada Hala İyi İnsanlar Var


29 Nisan 2014 Salı

DİPSİZ VE DERİN KUYU: BİLİNÇALTI


Bilinçaltı adeta dipsiz bir kuyu... Gördüğünüz, duyduğunuz, bildiğiniz veya hissettiğiniz herşeyin içine umarsıca atıldığı, düşüncelerin, duyguların bir o yana bir bu yana savrulduğu derin bir kuyu.. En azından ben, hep öyle hayal etmişimdir. Bilinçaltınızda her sorunun cevabı vardır. Yeter ki siz emri verin! Emir verene kadar bir girdap içinde savrulan herşey bir anda görev sırasına giren askerler gibi hazır ol vaziyetine geçerler ve komut beklemeye başlarlar. Siz ise nasıl emir verir, nasıl isterseniz ona göre, ona uygun birşey çıkarırsınız dışarıya. Yani iyi düşünürseniz iyi şeyler, kötü düşünürseniz kötü şeyler çıkar gün yüzüne..

  1. Uykuya dalmadan önce bilinçaltına " Sabah altıda kalkacağım" emrini verirseniz sizi tam saatinde uyandıracaktır.
  2. Her gece yatarken kendi kendinize söylediğiniz olumlu ifadeler sağlığınızın ve yaşantınızın kusursuz olması yönünde olsun; bilinçaltınız bu ifadeyi buyruk olarak algılayıp buyruğunuzu yerine getirecektir.
  3. Bir kitap ya da harika bir tiyatro eseri yazmak, fevkalâde bir konuşma yapmak istiyorsanız, bu fikri sevgiyle hissederek bilinçaltınıza iletin; o da size istediğiniz karşılığı verecektir.
  4. Asla "bunu yapamam" ya da "şunun olması imkânsız" gibi sözler söylemeyin. Bilinçaltınız bunu yalın anlamlarıyla alacak ve bu düşüncelerden dolayı yapmak istediğiniz şey için yeteneğiniz olmadığını kabul edecektir.
  5. Size zarar verecek ya da canınızı yakacak şeyler düşünmeyin. Çünkü neye inanırsanız onunla karşılaşacaksınız.
  6. En doğru şekilde düşünüp hissetmeye başlarsanız huzurlu bir zihne sahip olmanız kaçınılmaz olur. Bilinçaltınız, zihninizden geçirip doğru olduğunu iddia ettiğiniz her şeyi kabul edecek ve size bunu yaşatacaktır.
  7. Bilinciniz kapıdaki bekçidir. En önemli işlevi bilinçaltını, yanlış izlenimlerden korumaktır. İyi şeylerin olabileceğini ve şu anda olmakta olduğunu düşünmeyi her zaman tercih edin.

23 Nisan 2014 Çarşamba

ŞİMDİ KENDİ GÖKYÜZÜNÜZDE UÇMA ZAMANI



Rivayet olunur ki; kuşların hükümdarı olan SİMURG (Zümrüd-Anka kuşu), Bilgi ağacının dallarında yaşar ve herşeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir.

Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlarda Simurg'u bekler dururlarmış.

Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üstünde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi...

İstek,
Aşk,
Marifet,
İstisna,
Vahdet,
Hayret ve
Yokluk vadileri...



Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler.Yorulanlar ve düşenler olmuş.

"Aşk denizinden geçmişler önce", "Ayrılık vadisinden uçmuşlar". "Hırs ovasını aşıp, kıskançlık Gölüne sapmışlar...Kuşların kimi aşk denizine dalmış, kimi ayrılık vadisinde kopmuş sürüden...Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...

Önce bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını özlemiş; Balıkçıl kuşu bataklığını.

Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen altıncı vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu "yedinci vadi "yok oluş" ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş...
Kaf dağına vardıklarında geriye sadece 30 kuş kalmış.Sonunda sırrı sözcükler çözmüş:

Farsça Si, "otuz" demekir ve Murg ise "kuş"...
Simurg'un yuvasını bulunca anlamışlar ki; "Simurg- otuz kuş" demekmiş.

30 kuş anlamışlar ki, aradıkları sultan kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.

Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yok oluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek;

kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça,

her birimiz birer SİMURG olmayı göze almadıkça bataklığımızda,
tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

İnsanın dünyadaki macerası sırasında önce dünyevi varlığından, onu buraya bağlayan maddesellikten soyunup yeniden doğması da küllerinden yeniden doğmasıdır.

KENDİ GÖKYÜZÜNÜZDE UÇMANIZ DİLEĞİYLE…

22 Nisan 2014 Salı

Mutluluk Projesi 6- Peçete Dekupaj ve Beyaz Boya ile DIY Projesi

Bu yazım vintage ve DIY sevenlere gelsin:)

Şu aralar çok zamanım olmuyor malesef ama zamanım varken hem yaparken stres attığım hem de sonucunu görünce mutlu olduğum kendin yap projelerinden bahsetmek istiyorum biraz. Aşağıda paylaştığım projeler benim ilk yaptığım ürünlerdendi, ne zamandır paylaşacağım bir türlü fırsatım olmadı.

Bildiğiniz üzere bu tip projeler için internet adeta bir derya... Bu konularla ilgili yayım yapan bir sürü blog mevcut ve hepsinde de çok güzel fikirler bulunyor. Ben de peçete dekupaj yöntemine merak salmıştım bir aralar ve 2 yıl kadar önce işe ilk olarak bu resimdeki ufak vazo ile yanındaki ahşap kutuyu kaplayarak başlamıştım.

Sonra ise resmen kendimi durduramadım, bir dekupaj freak oldum adeta.. taşlar kapladım, rozetler kapladım, magnetler yaptım, banyo için setler kapladım, mumlar, bardak altları, şişeler vs. birsürü şey. Bir yerde durdum zaten eskisi kadar da vaktim yok, ama her parti zamanı elim yine peçete dekupajına gidiyor. Acaip de zevkli birşey.. Denemeyen varsa aranızda, şiddetle tavsiye ediyorum.


Resimde gördüğünüz kutu ve vazonun kaplamasında kullandığım peçeteler Tepe Home 'dan. Gerek Tepe'nin gerekse English Home 'un bu tip işler için mükemmel peçeteleri var. İndirimde görürseniz mutlaka alın derim, bir köşede bulunsun:)

Bu aşağıdaki resimde daha yakından gördüğünüz çerçeve ise eskiden dandik bir kahverengi çerçeveydi.. Onu da sprey beyaz boya ile terasta boyadım ve kuruduktan sonra da düğün organizasyonumda süslemeler için kullandığımız dantellerden kestiğim şeritleri bizim meşhur zımba makinesi (keşfedeni bulunca alnından öpeceğim:)) ile çerçeveye zımbaladım. Böylece sürekli birbirine karışan uzun sallantılı küpelerimi rahatça asabileceğim bir küpeliğim oldu. Hem de komodinin üzerine yanındaki vazo ve ufak lambamla beraber çok yakıştı. Sizce de öyle değil mi?:)


bir başka kendin yap projesinde görüşmek üzere:)

17 Nisan 2014 Perşembe

Valizlerden Dekorasyon



Özellikle Mudo Concept, Tepe Home veya English Home gibi mağazalarda görmeye alışkın olduğumuz bir konsept bu.. Vintage görünümlü valizlerden yeni dekorasyon fikirleri yaratmak. İlk kimin aklına geldi bilmiyorum ama bence oldukça şık duruyor. Ayrıca gidip bir valizi dekorasyon amaçlı kullanmak için almak istemezseniz anlarım, çünkü bu tür mağazalarda bu ürünlerin rakamsal değerleri de pek içaçıcı olmuyor malesef. Ama onun yerine evde zaten var olan, büyükannelerimizden veya ebeveynlerimizden kalma eski valizler varsa onları dönüştürerek de kullanabilirsiniz. 
Zira aynı konsepti ben de düşünüyorum. Anneannemin deposunda 65 yıllık filan deri bir valiz var. Onu kendime ayırdım, bir dahaki Balıkesir seyahatimizde alıp geleceğim ve üzerinde çeşitli uygulamalar yapıp onu yeniden hayata döndüreceğim. Hem bu "kendin yap" projeleriyle eskiyi yeniden diriltiyor, hem son trendleri yakalayabiliyor hem de süper vakit geçirebiliyorsunuz.


Görüldüğü gibi özellikle Amerikan düğünlerinde, vintage kır düğünü konseptleri çok kullanılıyor ve burada da valiz teması kullanılmış. Hoş bir aksesuar olarak düğün mekanındaki yerini almış. 


save image





Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...