26 Aralık 2012 Çarşamba

Nereye?!























Eğer nereye gitmek istediğini bilmezsen, gerçekten nereye gittiğinin ne anlamı vardır ki?! hedefin yoksa önünde, sadece rüzgara bırakmışsındır kendini..ve zaman öylece akıp gider sense sonbaharda savrulan sarı kuru bir yaprak misali..

6 Aralık 2012 Perşembe

Senin Gibisi Yok ki Dünyada!

Take a very good look at the woman before the mirror. There will never be another such as she.
diyor bugünün "Mutluluk tüyosu" sağ alt köşede..yani ben o alıntı varken açtığım blogumu..Belki bir kişi görüyor belki herkes dikkat ediyordur bloguma eklediğim, sağ alt köşedeki yan sütundaki "Happiness Affirmation" kısmına...

ama çok güzel cümleler çıkabiliyor karşısına insanın..İnsana kendini hatırlatan aslında mutluluğun uzaklarda değil kendinde olduğunu anlatan, bir daha bir daha söyleyen dizeler...

Arada bakmak gerek göz ucuyla da olsa..ne güzel demiş diyen, "Aynadaki bu kadına iyi bak, çünkü ondan bir daha gelmeyecek dünyaya"..Herkes tektir, herkes özeldir, herkesin şahsı kendine münhasırdır, kimse kimseye benzemez aslında..ne kadar özel olduğunuzu hiçbir zaman unutmamanız dileğiyle..



Mutluluk Projesi 3- Dolaplar nasıl yenilenip güzelleşir?

Bu zımba makinesini icat eden arkadaşı gönülden kutluyorum...hatta bulursam alnından bile öpebilirim:) o derece yani:))

Mutluluk projelerimizden bir diğeri evdeki genç odası dolaplarımızı kaplamak oldu..Genç odalarımızdan bir tek kalan dolaplarımızdı zaten..eee evde o kadar ıvır zıvır başka neyin içinde duracak değil mi?

çok şen şakrak pek neşeli oldular..henüz bitmediler ama bu hafta tamamlanacak..değişik başka bir kumaş daha aldık İKEAdan..3. dolap da onunla kaplanacak..o en güzeli..

işte ikisi aşağıda:)

Genç Odası dolaplarımı da kapladık..Bakın ne güzel oldular. Kumaşlar Ikea'dan tabi ki;)








5 Aralık 2012 Çarşamba

Mutluluk Projesi 2- Eski Sandalyeleri Kapladık!

Benim öğrenci evimden kalma emektar sandalyelerim....ahh ahh..ne badireler atlattılar:) kırıldılar, yamuldular, üzerlerine basıldı, boya oldu, çay döküldü, şarap bile içtiler, pizza yediler.. zamanın her anından tat aldılar..her güzel şey gibi onların yaşamlarının da sonu gelmişti..

aldık çatıya attık kendilerini..yine kıyamadım, soğukta yağmur çamur kar kıyamet ne yaparlar dedim..alıcam evimin içine bunları..zaten ekstra sandalye de lazım..

ver elini İkea, Bauhaus...önce kumaş sonra zımba makinesi ve boya.. tuttuk, kapladık, tuttuk zımbaladık..sonra da evime uygun bu güzelim sandalyeler oluştu..bence çok tatlı oldular..yepyeni..! daha sırtlarına da birşeyler bağlarım ben..:))

 Eski sandalyelerimi kapladım.. evimin dekorasyonuna ve vintage tarzına uygun olarak.. demirlerini de beyaza boyadık mı işte sonuç..kendin yapınca daha da keyifli..

öncesi...


 sonrası..



29 Kasım 2012 Perşembe

Skull modası esmeye devam ediyor..Çekilin Kuru Kafalar Geliyor!

kuru kafa modası aldı başını gidiyor..ekranlar da bu durumu durmadan şişiriyor.. ben eskiden beri severdim zaten..moda olması gerekmezdi..ama şimdi gündemle de uyum içerisindeyim..işte bunlar da yeni kuru kafalı aksesuarlarım...ah şu en sevdiğim kuru kafa yağmur çizmelerim de ölmeseydi süper olucaktı:)


 s3 kapağım 1                                                   s3 kapağım 2



kelepçem


deri bilekliğim

birsürü turkuaz boncuğum

bu boncukları seviyorum


taytım

küpem

21 Kasım 2012 Çarşamba

Mutluluk projesi 1 - Balondan Avize Yaptık

İnsanın kendisi yaratınca bir başka oluyor...hem somut birşeyler ortaya çıkarmanın hem de birlikte keyifli vakit geçirip amaca ulaşmanın verdiği mutluluk... evde gerçekleştirdiğimiz mutluluk projelerimizden biriydi bu avize...yapalı epey oldu ve zevkle kullanıyoruz..

Malzemeler:
1 adet tutkal
1 adet balon ( tam daire şeklinde olmalı )
1 adet istediğiniz renkte ip
1 adet duy
yardımlaşabilecek 2 kişi :)

Tutkalı bir kaba alın ve biraz seyreltin ( sulandırın). ardından ipi tutkalın içine batırıp elinizle üzerindeki fazla tutkalı tekrar kaba alıp ipi yavaş yavaş partnerinize verin. siz bunu yaparken de partneriniz balonun üzerine ipi rastgele saracak. Tüm sarma işi bittikten sonra balonu kuruması için biryere asın. altına birşey koymayı ihmal etmeyin, zira damlayabilir. 

koridorda kurumaya bıraktık
yazın 1 günde kururken kışın 3 günü bulabiliyor tam kuruması. kuruduğundan emin olunca balonu içinden sıyırıp çıkarın. alt tarafını yuvarlak şekilde kesin ki buradan ampulü takabilesiniz. diğer tarafa da uyu takın. 
işte muhteşem bir avize size :) Güle güle kullanın...

içinden balonu çıkarılmış, duyu ampulu takılmış kullanıma hazır

20 Kasım 2012 Salı

bu mavi bisiklet çok tatlı..



tıpkı benim eski bisikletim gibi..onu ben üniversiteyi kazanınca küfleniyor diye birilerine vermişti babam...nasılsa binmiyorum, artık çoook uzaklara gittim diye...o beyaz üzerine kırmızı kırçıllar olan dizaynı buna benzeyen süper bir bisikletti..

babam onu 5. sınıfa geçtiğimde almıştı ve oturunca pedallarına yetişemediğimden bir süre ayakta sürmüştüm kendisini..:) artık bitiricek bir sınıfım da kalmadı..kim alıcak şimdi bana sınıf geçme hediyesi:/

yeni bir bisiklet alıcam..buna benzesin, bu kadar retro olsun istiyorum... evet ben..evet kendim..

15 Kasım 2012 Perşembe

Abla-kardeş diyaloglarından:)) Şirinler!


geçmişten bir karedir mutluluk bazen...
en bi kardeşime, geçmiş zamanları ithafen:)) 
mercimek ekşisözlükteki dialoglarımızdan birini buldum:))

**  24.02.2005  Mandy Slade

kardes slade 6-7 yaslarindadir ve birlikte sirinler seyredilmektedir..sirinler'in girisinde sarfedilen cumleden ablanin aklina bir muzurluk gelir:

"eger siz de iyi bir cocuk olursaniz sirinler'i gorebilirsiniz"

mandy: mer sen sirinleri gordunmu bakalim?
kardes:!?
mandy:gormedin mi?
kardes:abla sacmalama sirinler gorulmezki
mandy: gorulur ben gordum.
kardes: hadi be onlar gercek diilki?
mandy: ben gordum canim bana mi inancan onlara mi?hem bak ne dio gorebilirsiniz dio
kardes: yok ya ..!?(kafasi karisir)
mandy: (israr eder)demekki sen iyi bi cocuk diilsin
kardes: iyiyim ben..gorulmeeeez
mandy: sen bilirsin

aradan 15dk gecer

kardes:abla gordunmu cidden
mandy:gordum diom ama inanmiosun
kardes:neye benziolar?
mandy: iste oleler, cok kucukler, cok sirinler
kardes: ya ben niye gormedim ben senden daha iyiyim
mandy: diilmisin demekki, ohhh walla ben gordum
kardes: yaa ben de gormek istioruuum

kardes inanir uzulur, nerde yanlis yaptim diye dusunur..mandy guler guler guler

aradan seneler gecer her sirinler izlendiinde kardes bunu hatirlayip,

kardes:abla sen biliomusun cok kotuydun, cok caniydin, ben kucukken beni bole kandiriodun..ama ben inanmamistim..

hahahaha

14 Kasım 2012 Çarşamba

AĞIR ÖLÜM


Ağır ağır ölür alışkanlığının kölesi olanlar, her gün aynı yoldan yürüyenler, yürüyüş biçimini hiç değiştirmeyenler, giysilerinin rengini değiştirmeye yeltenmeyenler, tanımadıklarıyla konuşmayanlar.

Ağır ağır ölür tutkudan ve duygulanımdan kaçanlar, beyaz üzerinde siyahı tercih edenler, gözleri ışıldatan ve esnemeyi gülümseyişe çeviren ve yanlışlıklarla duygulanımların karşısında onarılmış yüreği küt küt attıran bir demet duygu yerine “i” harflerinin üzerine nokta koymayı yeğleyenler.

Ağır ağır ölür işlerinde ve sevdalarında mutsuz olup da bu durumu tersine çevirmeyenler, bir düşü gerçekleştirmek adına kesinlik yerine belirsizliğe kalkışmayanlar, hayatlarında bir kez bile mantıklı bir öğüde aldırış etmeyenler.

Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar.

Ağır ağır ölür özsaygılarını ağır ağır yok edenler, kendilerine yardım edilmesine izin vermeyenler, ne kadar şanssız oldukları ve sürekli yağan yağmur hakkında bütün hayatlarınca yakınanlar, daha bir işe koyulmadan o işten el çekenler, bilmedikleri şeyler hakkında soru sormayanlar, bildikleri şeyler hakkındaki soruları yanıtlamayanlar.

Deneyelim ve kaçınalım küçük dozdaki ölümlerden, anımsayalım her zaman: yaşıyor olmak yalnızca nefes alıp vermekten çok daha büyük bir çabayı gerektirir.

Yalnızca ateşli bir sabır ulaştırır bizi muhteşem bir mutluluğun kapısına.

Pablo Neruda


1 Kasım 2012 Perşembe

KİTAP ve OYUNCAK KUMBARASI

DİĞER BELEDİYELERE ÖRNEK OLACAK BU PROJEYİ ALKIŞLIYORUZ

Atatürk Meydanı’na kurulan Giresun Belediyesi Kitap ve Oyuncak Kumbarası, vatandaşlar tarafından büyük ilgi görüyor.

 Bir para kumbarası şeklinde tasarlanan 2,30 metrelik dev kumbara halkın beğenisini şimdiden toplamış durumda.
Yapılan bu hizmet ile ilgili bir açıklama yapan Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu, bu kumbaraya atılan oyuncak ve kitapları ihtiyaç sahibi çocuklara ulaştıracaklarını ifade ederek, tüm Giresun halkına, kullanılmayan kitap ve oyuncakları Atatürk Meydanı’na kurdukları dev kumbaraya atmaları için çağrıda bulundu.

Konu üzerine görüşlerini belirten vatandaşlar ise, “Sayın başkanımız tıpkı ekmek toplama sepeti gibi farklı bir projeye daha imza attı. Bir çoğumuzun evinde kullanılmayan kolilerce kitaplarımız var. Bunların atılmasındansa, ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması gerçekten çok önemli bir hizmet. Yine büyüyen çocuklarımızın kullanılmayan oyuncaklarının da başkalarının yüzünü güldüreceğini bilmek bizleri mutlu ediyor” şeklinde konuştular.

KAYNAK: GİRESUN BELEDİYESİ

17 Ekim 2012 Çarşamba

Böyle Scooter'a böyle böyle kasklar:)

ve önce böyle bir scooter'ım olsun..en bi turkuaz, en bi pembe..ya da alttaki beyaz gibi..




ve sonra da böyle çeşit çeşit kasklarım olsun:) en bi puantiye, en bi zebra, en bi retro:)




16 Ekim 2012 Salı

Günün Mutluluğu..


"Eğer mutluluğunuz, bir başkasının yaptıklarına bağlıysa, çok ciddi bir sorununuz var demektir."
                                                                    Aldous Huxley

Bugünün mutlusu
Önemli olan kendi kendine mutlu olmayı bilmek ve mutlu olabilmektir..Her koşulda, her ortamda çocuk olabilmek, yeri geldiğinde yoktan var edebilmektir...



10 Ekim 2012 Çarşamba

Jack London der ki..



‎"Köpeğe verilen bir kemik yardımseverlik değildir. Yardımseverlik, siz de köpek kadar açken onunla paylaşılan kemiktir."

Jack London

8 Ekim 2012 Pazartesi

Puantiye asla ölmez!



Pembe ve siyah olmazsa olmaz ikililerimden olup, 
rugan da bir kadın için vazgeçilmezdir diyor veee "puantiye asla ölmez!" diyerek bu blogun ilk retro ayakkabısını yolluyorum:))

H&M'in koleksiyonundan olan bu hafif topuklu, eğlenceli ayakkabı hem geçmişi hem de günümüzü yansıtıyor bence.. İnsanın, hele hele bir kadının böyle bir ayakkabıyı giymesi, hatta bırakın giymeyi; bu ayakkabıya sadece sahip olması bile onu mutlu etmek için
yeterli değil mi?:))

 ben bayıldım siz ne dersiniz?

3 Ekim 2012 Çarşamba

Günün sözü..Ojibway Kabilesinden..



Doğanın Ruhu
Günün Sözü ve Fotografı (SAİ)

"Ben tabiatın geniş kucağında doğdum. Ağaçlar bebek vücudumu koruma altına aldı, mavi gökyüzü üstümü örttü. Ben tabiatın çocuğuyum. Ona daima saygı duyarım. Onun engebeleri, elbiseleri; alnının çevresindeki çelengi, mevsimleri; heybetli meşeleri ve daima yeşil saçları, toprağı sarıp sarmalayan lüle lüle saçları, hepsi benim bitmez tükenmez sevgimi beklerler.

Ne zaman tabiata baksam göğsüm, okyanusun kıyılarında coşan dalgalar gibi, sevinç duygularıyla kabarır. Beni onun kucağına yerleştiren Yaratıcı'ya dua edip şükranlarımı sunarım. Türlü türlü zenginliklerle kuşatılmış saraylarda doğmanın iyi bir şey olduğu sanılır, fakat tabiatın kolları arasında doğmak bence ondan daha iyidir.

Altın sütunlu mermer saraylar yerine, başımın üzerinde gökyüzünün geniş çatısı ve orman ağaçlarının dev kollarıyla sarmalanmış bu yerde doğmuş olmaktan daima gurur duydum. Tabiat daima tabiat olarak kalacaktır. Halbuki saraylar çöker, yıkılır, harabe haline gelir.

Evet, Niagara binlerce yıl Niagara olarak kalacak. Alnındaki gökkuşağı çelengi güneş parladığı, ırmak aktığı mühdetçe var olacak. Halbuki insan elinin yaptığı eserler, çok iyi bakılıp korunmuş olsalar bile, tozların arasında silinip harap olacaktır."

Kahgegagahbowh, Ojibway Kabilesi

21 Eylül 2012 Cuma

Kıssadan hisse-Değer Bilen veya Bilmeyenlere..


Vaktiyle bir bilge hoca, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisinin seviyesini öğrenmek ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip: "Oğlum" der " Bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster.

Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkânına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar . Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir;
sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.

İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği neneye ancak bir beş lira vermeye razı olur. Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der
"benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna
bir on lira veririm." En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce
yerinden fırlar.

"Bu kadar değerli bir mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz? " "Ne istiyorsan veririm." Öğrenci, "Hayır veremem." diye taşı almak için uzanınca kuyumcu yalvarmaya başlar: "Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim." Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.

Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar. Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler, diğer tarafta da mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her
şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler. Bilge hocasının yanına dönen öğrenci büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.

Bilge sorar: "Bu karşılaştığın durumları izah edebilir misin?" Öğrenci şaşkınlık içinde "Çok şaşkınım efendim. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Kafam karmakarışık " diye cevap verir. Bilge hoca çok kısa cevap veriri "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bileni anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir."

Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır. Mesele kuyumcuyu bulmaktır.

Kişisel Gelişim Uzmanı Ömer Yalçın

19 Eylül 2012 Çarşamba

14- AYKIRI OL! FARKLI BAKIŞ AÇILARI GELİŞTİR! Mutlu Ol!


Her zaman her yerde farklı bakış açısına sahip olan birileri, düzene isyan eden, rutine karşı çıkan asiler, bir de bu yönden bakalım diyenler vardır. Muhalefetin olduğu yerde farklılık, yenilik, anlayış, empati vardır...

"insanin tüm evrende kesin olarak düzeltebilecegi tek bir şey vardır: kendisi."
demiş Aldous Huxley... aslında ne kadar da doğru söylemiş..insan kendi bakış açısını ve bunun sonucu olarak da kendini değiştirmeyi başarabilse bir, bazı şeylerin daha farklı olabileceğine inanıyorum. Bu noktada da alklıma N. Murray Butler'ın sözleri geliyor:
"Dünyada üç grup insan vardır.
Bir şeyi ortaya çıkaran veya yapan,
bir şeyler için savaşan küçük seçilmiş bir grup. 
Bir şeyin yapılmasını seyreden veya sadece
konuşup yerinde sayan büyükçe başka bir grup. 
Ve neyin olup bittiğini bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık."

Bir kendimizi sorgulayalım bence..çevremizde bunca olay olup biterken biz ne yapıyoruz, ne yapabiliyoruz, nereye gidiyoruz, niye bu kadar yönlendirilmeye meyilliyiz? neden yukarıdaki kuşlar gibi hemen hepimiz aynı yöne bakıyoruz da birimiz de başka yönlere kafamızı çevirmiyoruz? Ya da gagamızı suya sokup da aslında alt tarafta neler olup bittiğini göremiyoruz? su aslında o kadar da bulanık değil..birçok şey ortada, üzerinden şöyle bir bakılsa bile görünse de niye aykırı durmaya cesaret edemiyoruz..? niçin onca şey olup biterken "yeteeer, durun artık" diye bağırmalarımız sosyal paylaşım sitelerinde sadece birkaç görsel olarak vücut buluyor? Önceleri kollarımıza bant olarak taktığımız siyah kurdaleleri şimdi profil resimlerimizde paylaşmakla yetiniyoruz.. Ne kadar da yapay, sesini bile "trendy" bir şekilde çıkaran bir topluma dönüştüğümüzün niye farkına varamıyoruz? Baktığımız resimlerde üzülmek, duyduğumuz haberlerle gözyaşı dökmek neye çare? ertesi gün ateşin düştüğü yerden başka herkes, herşeyi unutmuyor mu? halbuki daha birinin acısı bitmeden, bir diğeri patlak veren bu olayların ardı arkası kesilmiyor...bunlar olurken kafa yapılarımızı değiştirmeyi düşünmüyor muyuz? Biz bir yerlerde yanlış yapıyoruz galiba demiyor muyuz?

Guguk Kuşu'ndan bir sahne..
Jack Nicholson'nın başrolünde oynadığı, sistem karşıtı bi adamın, akıl hastanesine "deli" diye sokularak sonradan nasıl delirtildiğini anlatan Guguk Kuşu'nu hatırlamadan edemiyorum. Filmde McMurphy, devasa musluğu kaldıracağına dair akıl hastanesindeki koğuş elemanlariyla iddiaya girer, birkaç başarısız denemeden sonra vazgeçer, yüzünde başarısızlığın ayni zamanda da zafere ulaşamamanın verdiği hırsın yansıması vardır sadece ve şöyle der: "en azından denedim".

Önemli olan bir sürü psikolojisi içerisinde kaybolup gitmemektir, farkında olmaktır.. farklı bakış açıları geliştirmek, farklı görüşlere açık olmak ve bize sunulanları sorgulamadan almamaktır. İnsan en büyük değişimi kendisinden yapmalıdır. Aykırı ol! bugün değişik birşey yap ve karşı olduklarına niye karşısın, kabul edip benimsediklerini niye yapıyorsun bir onu düşün, bir değişiklik yap ve kendini değiştirerek, kafanı değiştirerek işe başla.. En azından bir dene!....



18 Eylül 2012 Salı

Mutluluk Çocuk Olmuş Olmaktır Bazen..


Bazen sokakta bulduğumuz çokomel kağıdına taş sarıp bakkalcılık oynadığımız, kimi zaman leblebi tozunu ciğerlerimize kadar çekip boğulma tehlikesi yaşasak da gülmekten kırıldığımız, yolda bulduğumuz yaralı kuşlara eve getirip sarıp sarmalayıp beslediğimiz, kedi ve köpeklerle arkadaş olduğumuz, komşuların çocuklarıyla bayramlarda kapı kapı gezip şeker topladığımız, Ramazanda top patlayana, annemiz camdan adımızı bağırana kadar dışarılarda oyun oynadığımız, kapımızın önününde saklambaç, yakan top oynayıp ip atladığımız, korkusuzca her yere girip çıktığımız, okul civarındaki ya da mahalledeki eski ve boş evlerle ilgili korku hikayeleri uydurup keşiflere çıktığımız, dışarıda yetişen otları dilimize sürtüp kanattığımız, okula kendi başımıza gidip geldiğimiz, gazetelerin verdiği Meydan Laurousse sıralarında saatlerce bekleyip heyecanla ansiklopedileri eve götürmenin tadını yaşadığımız, soluklanmak için bakkaldan gazoz aldığımız, sonra da kapaklarını biriktirdiğimiz, "Ayşe Teyze evdeysiniz annemler size gelecek" diye komşu kapısına yollandığımız zamanlardı bizim zamanlarımız....

Bizim zamanlarımız belki de çocukluğun bu kadar özgürce, neşe dolu, korkusuzca yaşanabildiği son zamanlardı... radyasyonun hat safhada yayıldığı cep telefonu veya bilgisayarlarla oynamadığımız, bir pastayı ipad ekranında yapmak yerine çamurdan yapabildiğimiz, iphone ile oynamak yerine daha çok kitap okuyabildiğimiz, okullara servisle gitmediğimiz, Atatürk'ü doğuştan bilip ezberlediğimiz, her gün andımızı okumak için tüm okulun karşısına çıkma heyecanını yaşadığımız, 

. Hergün haberlerde ölümlerle yüzleşmediğimiz, çocuk parklarında oynarken kaydıraktan düşünce dizimizin sıyrıldığı ama kurşunlarla yere yığılmadığımız, balkondan sokağı gönlümüzce seyredebildiğimiz, kağıttan gemileri yüzdürüp uçakları uçurabildiğimiz, trafikten korkmadan önce sola sonra sağa tekrar sola bakıp yolumuza devam edebildiğimiz, yayalara yeşil ışık yanarken "normal" bir şekilde karşıdan karşıya geçebildiğimiz, kaldırımda beklerken üzerimize minibüslerin çıkmadığı farklı bir dünyamız vardı bizim. Yaşanabilecek zamanlardı bizim çocuk yıllarımız... O yıllarda da sorunlar vardı elbette ama sokaklarda oynayabileceğimiz zamanlardı...Bir çocuk için olması gerektiği gibi...

Çocuk olmak mutlu olmak demekti... umutlu olmak demekti.."büyüyünce ne olacaksın" sorusuna cevap verebilmekti..Şimdi ise en yerinde cevap ancak ve ancak, "büyüyünce var olabilmek istiyorum" olabilir... 

17 Eylül 2012 Pazartesi

Akıllıyı Deliden Nasıl Ayırt Edersiniz?


Bir akıl hastanesini ziyaret eden bir devlet görevlisi, doktora buraya gelenler içinden akıllıyla deliyi nasıl ayırt ediyorsunuz? diye sorar:

Doktor:

- Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç şey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.

Devlet görevlisi:

- Ooo! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.

Doktor:

- Hayır, normal bir insan küvetin tıpasını çeker. Sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır akıl.

15 Eylül 2012 Cumartesi

İşte telefon, işte fotoğraf makinesi

turkuazın eski ve melankolik havası, leoparın cazibesinin toz pembe düşlerle buluşması...
İşte telefon, işte fotoğraf makinesi...Oh My God, We Are So Retro!!!

telefonum bu renk 
fotoğraf makinem budur:)





6 Eylül 2012 Perşembe

Mutluluğa giden yolda ‘5 formül’


Time dergisi tarafından dünyanın en iyi 50 internet sitesi arasında gösterilen site 
mutlu olmak için gereken en basit 5 yolu okuyucularına duyurdu.


ABD merkezli saygın psikoloji sitesi psychcentral.com mutlu olmanın 5 basit yolunu açıkladı. ABD’de yayımlanan Time dergisi tarafından 2008 yılında dünyanın en iyi 50 internet sitesi arasında gösterilen site mutluluğun sırları listesini oluştururken Profesör Tal Ben Shahar’ın bir kitabından destek aldı. İşte 5 basit yol:

  • İşinizin anlamlı olduğunu düşünün. Yaşam boyu işyerinde geçirilen binlerce saati mutluluğa dönüştürmenin yolu yapılan işin anlamlı olduğunu düşünmekten geçiyor. Yapılan işin topluma veya çalışan kişinin ailesine faydalarını düşünmek işin anlamlı bir hale dönüşmesini sağlıyor.
  • Hayatın pozitif yönünü görün. Yapılan hataların bile olumlu yönlerini görmeye çalışmak kişinin daha mutlu olmasını sağlıyor. Shahar, kişinin hayata pozitif bakması durumunda pozitif sonuçlar alacağını söylüyor.
  • Gün içinde kendinize küçük keyifler yaratın. Yapılan işe ara verip 1 dakika boyunca gözleri kapatarak hayal kurmak, sevilen bir şiiri okumak veya bir şarkı dinlemek kişinin enerjisini yükselterek daha mutlu olmasını sağlıyor.
  • Sessizliğin tadını çıkarın. Shahar fazla gürültünün kişinin kendi potansiyelini görmesini engellediğini söylüyor. Gün içinde kısa süreliğine sessiz bir ortamda oturup düşünmek hem yaratıcılığı hem de mutluluğu artırıyor.
  • Yaşanan zor durumları ‘tehdit edici’ olarak değil ‘meydan okuma’ olarak görün. Olayların tehdit edici olduğunu düşünmek strese neden oluyor. Durum ne kadar zor olursa olsun meydan okumak heyecanı ve enerjiyi artırırken stresi azaltıyor.

KAYNAK: 06 Eylül 2012 - 02:30 Milliyet.com.tr » Gündem» Haber
DIŞ HABERLER SERVİSİ


4 Eylül 2012 Salı

Bir Kase Mutluluk // A Bowl of Happiness


Hepimiz gittiğimiz sahillerden taşlar toplamışızdır. Şimdi değilse bile çocukken en azından..Bense hala toplarım, toplayıcı bir özelliğim var akıllara zarar olan:) Her gittiğim sahilden, oraya özgü kavanozlarda biriktirdiğim taşlarım vardır çocukluk yıllarımdan beri...ve her kavanoz kapağının altında tarihi ve yeri..

Kendime göre karakteristik özelliklerini bulup o taşları sınıflandırırdım, en sevdiğim işti bu tatilden döndükten sonra..bir de onların parlak görünmesini isterdim hep, tıpkı suyun altında olduğu gibi..cilalanmış gibi, o zaman suyun içine koyar o şekilde saklamaya çalışırdım. Bir süre sonra ise yosun tutarlardı utanmadan..o zaman tekrar onları temizler kuruturdum.

Topladığınız bu tip taşlar varsa eğer elinizde, alıp boyayabilir üzerlerine mutluluk sözcükleri yazabilirsiniz. Bahçenize, kamelyanıza, balkon veya terasınıza rengarenk bu taşları koyabilir sonra da evinize gelen misafirlerinize içlerinden birer tane çektirerek onları da mutlu kılabilirsiniz.

:)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...