31 Aralık 2010 Cuma

MUTLU YILLAR!



Herkese sağlıklı, neşeli, bol kahkahalı, aşk dolu ve başarılı bir yeni yıl dilerim....

2011'e tatlı yiyerek tatlı tatlı girin... Benden size kucak dolusu sevgi ve yeniyıl kurabiyesi:))

16 Aralık 2010 Perşembe

8- TEŞEKKÜR ET! // SAY THANK YOU! Mutlu ol!

Mutlaka teşekkür ve takdir et! Amaca ulaşmada faydası dokunan herkese, sana destek olan her sese, her göze, her bireye, her şeye teşekkür et... Bu senin yerine getirmen gereken önemli bir borcun..

Olaylara bir bütün olarak bakmayı sakın unutma! Amacına yönelik her efor takdir edilmesi gereken bir durumdur.

****
Dear Boriana, Serge and Maryna, 

Thank you for posting an ad for my book on our webpage designated for publications by CEU alumni: 

https://alumnicareer.ceu.hu/alumni/publications

Thank you for your interest and support... It's appreciated..

Happy holidays and merry Christmas to you all.

Cheers,

****

SPECIAL THANKS


Very special thanks goes to my two supervisors Nadia Al-Baghdadi and Martin Fuchs for their academic guidance for my study. I am thankful to them for their advices and comments on the earlier drafts. The working process with them made the research intellectually challenging and interesting for me.

I would like to present my special thanks to Robert Blaye Lanz for his unending support and encouragement, his belief in me and his very useful comments on every piece of my paper.

Finally, I would like to thank John Harbord for his patience about my language mistakes and his help during the whole writing process.


8 Aralık 2010 Çarşamba

7-Hakkını Ara! Mutlu OL!

birlik ol, dava aç, sesini duyur!!

oturup beklemekle hiçbir şey elde edemezsin...önemli olan yenilen hakların yiyen kişilerin yanına kalmaması.. biz de birşey yapmayarak ve sadece bekleyerek bir taraflarını büyütmelerine katkıda bulunmayalım... 

asıl önemli olan kazanmak veya kaybetmek değil, hakların için savaşmış olmak. Bu uğurda sarfedilen maddi manevi her efor sizi daha da mutlu kılacaktır..

tıpkı bizim eski işyerimiz ve patronlarımızla yaşadığımız sorunda olduğu gibi... sonunda tüm çalışanlar birlik olup savaşmaya karar verdi..bu da bir adım. 

ikinci adımsa hukuk... her ne kadar T.C.ndeki adaleti sorgulanabilir olsa da...

3 Aralık 2010 Cuma

5. maddeye ek -- “İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne” çıktı!

BASIN BÜLTENİ

“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne” Clinart Yayıncılık’tan çıktı



İstanbul’da rock
yeraltından yeryüzüne nasıl çıktı?

Rock Yaşamı: Bir Tercih Meselesi

"Hayatı seç. Mesleğini seç. Kariyerini seç… Çamaşır makinelerini seç, CD çalarları, elektrikli konserve açacaklarını… Arkadaşlarını seç. Kıyafetlerini, bavullarını… Yaşamı seçmemeyi seç. Başka bir şeyi seç... Geleceğini seç."
Hodge (Welsh, Irvine. Trainspotting, 1993)

Yaşam içerisinde birçok alternatif barındırır ve kendi yaşamımızı yaptığımız seçimler doğrultusunda biz yaratırız. Mesele seçim yapmaktır. Kıyafet stilimizi, dinlediğimiz müziği, arkadaşlarımızı, yemeğimizi seçeriz ve tüm bu seçimler toplum içerisinde durduğumuz yeri belirler.
İstanbul’da 1980’li yıllarda genç rocker’lar da protest içerikli seçimlerini yapmışlardı. Giyim kuşamları ve dinledikleri müzikle bütünleşen yaşam tarzlarıyla bir alt-kültür oluşturdular. 1990’lı yıllar boyunca devam eden bu alt-kültür, o yıllarda müzik dünyasına hakim olan pop patlamasının gürültüsü ve popülerliği altında kendine özgü bir yaşam olarak akıp gitti.

Fakat Türkiye’de bireyler doğal aidiyetleri nedeniyle olduğu gibi, kişisel tercihleri nedeniyle de her an başlarını belaya sokma tehlikesi yaşarlar. 1990’lı yılların sonunda medyanın gündemine oturan satanist cinayetleri ve intiharlar rocker’ların başlarına mikro ve makro ölçekte çoraplar örmeye başladı.
O yıllarda kopan gürültü ve satanist olarak isimlendirilip dışlanan gençlerin yaşadıkları acıların 2010 yılına geldiğimizde artık esamesi okunmuyor. O yılları yakından yaşayanların tuhaf da bulacakları bu yeni durumun nedeni, sosyolojik bir dönüşümde yatıyor. Her nasıl olduysa, 2000’li yıllar ile birlikte, sunduğu yaşam tarzı büyük bir merak konusu olan rock müzik, bu kez günümüzün hızla tüketilen bir popüler kültür malzemesi haline geldi.

Rock kültürü ve rock müzik üzerine yazılarıyla tanınan Melike Aslı Şahinsoy’un İstanbul’da rock kültürünün dönüşümü üzerine hazırladığı bilimsel araştırma kitaplaştırıldı. Clinart Yayıncılık tarafından yayımlanan kitapta, rock kültürü ile ilgili kuramsal bilgilerin yanı sıra rock kültürü açısından 1990’lı yıllar ile 2000’li yıllar arasındaki farklılıklar irdeleniyor. 1990’lı yıllar boyunca bir alt-kültür olarak dikkat çeken rock kültürü, 2000’li yıllarda gündeme gelen Satanist cinayetleri ile farklı bir süreç yaşamaya başladı. Kitapta bu dönemde bir alt-kültürün üyeleri olarak haksızlığa uğrayan rocker’ların tanıklığına da başvuruluyor.

“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne”, 2000’li yılların başından itibaren bir alt-kültür olmaktan çıkan rock kültürünün popüler kültür ile buluştuğunu ve 1990’lı yıllarda yaşanan pop patlamasına benzer popüler bir başarı kazandığını anlatıyor.
Kitabın kuramsal bölümlerinde rock kültürü ve “ötekilik” kavramının ilişkisi irdeleniyor. Alt-kültür kavramının da bu bağlamda incelendiği kitapta, İstanbul’daki rock kültürü, rock yaşamının bir tercih meselesi olarak insanların yaşamındaki anlamı, İstanbul’un bir metropol olarak bu tercihler için nasıl bir ortam sunduğu, 1990’lar, 2000’li yıllar, popülerleşmenin kanıtı olarak stil sahibi olma talepleri,  yeraltından yeryüzüne çıkan bu kültürün belli başlı tavır değişiklikleri kitapta ele alınan önemli konular arasında.

Rock gruplarının listesi

“İstanbul’da Rock Kültürü, Yeraltından Yeryüzüne” kitabının arka kısmında, kitabın ele aldığı dönemde öne çıkan bazı rock gruplarının isimleri liste halinde yer alıyor. Bu listeyi yazar kişisel gözlemleri ve kaynaklarına dayanarak hazırlamış.
Uzun yıllardır özellikle kentli gençlik açısından önemli bir yaşam tarzı seçeneği olarak dikkat çeken Türkiye’deki rock kültürü hakkında çok az sayıda bilimsel araştırma olduğu göz önünde bulundurulursa, kültürel çalışmalar alanında akademik bir boşluğu dolduran bu kitabın mutlaka edinilmesi ve kütüphanelerde bulundurulması gerekiyor.



Kitaptan bir bölüm: 

“İstanbul’da 1990’lar, rock müziğin alt-kültür statüsünü daha da besleyen pop kültürünün hakimiyeti altındaydı. Her ne kadar farklı alt dallara ayrılarak büyümeye başlamış olsa da, rock müziğin kamusal olarak ihmal edilmesi ve görmezden gelinmesi,  belli bir stile sahip olan gruplaşmaların oluşması, bu grupların birlikte zaman geçirebilecekleri mekânların ortaya çıkması ve yasal olmayan fanzinlerle bilgi paylaşımına yol açması bir nevi bu alt-kültürün oluşmasına izin verdi. 1990’lar trajik bir satanist olayıyla kapandı ve bunun sonuçları insanların rock müzikten şüphe duymalarına ama aynı zamanda da bu müziği merak etmelerine yol açtı. Medya bu olaylarla kendi gündemlerini öyle meşgul etti ki, bu da rock müziğin yeraltından yeryüzüne çıkmasına neden oldu.”


Editöre Not:
KİMDİR
Melike Aslı Şahinsoy

1982 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Melike Aslı Şahinsoy, 2004 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Ardından Budapeşte’de Central European University’de burslu olarak sosyoloji ve sosyal antropoloji dalında yükseklisans derecesi aldı. Beş yıl boyunca uluslararası özel bir derginin editörlüğünü üstlenen Şahinsoy, daha sonra önde gelen bir stratejik iletişim danışmanlığı şirketinde editör olarak çalıştı. Şu an özel bir üniversitede kariyerine devam eden Melike Aslı Şahinsoy’un çeşitli sektör, edebiyat, müzik ve sinema dergilerinde de söyleşileri ve yazıları yer aldı. Varlık dergisi, Karakalem, Herşeye Karşın, Underground İstanbul, Stüdyo İmge, Marine & Commerce, Teknobilet, Sealife bu dergilerden bazılarıdır. Şahinsoy'un en son yayımlanan hikayesi ise "80'lerde Çocuk Olmak" isimli kitapla raflardaki yerini almıştır.


27 Ekim 2010 Çarşamba

6-Tatile Git! Mutlu Ol!

Fırsat bu fırsattır, 3 günlük bir tatil...Hava şartları pek bizden yana olmasa da gide-ce-ğiz... Yağmurlu da olsa Akdeniz güzel olacaktır...Serin Akdeniz akşamlarını kumsalda yıldızların altında, 3 gün İstanbul'un ve iş yaşamının keşmekeşinden uzakta keyifli ve huzurlu geçirmek...

İnsanın enerji depolayıp kendini şarj etmesi için süper bir olanak...

Antalya-Kemer
Tatile Gitmek için zaman ayır, fırsat yarat, yılın hangi zamanı olursa olsun! Kendine birazcık da olsa zaman ayır ve kendini şımartmaya bak. Süresi önemli değil bazen 2 günlük haftasonu veya günübirlik tur bile yeter. Sadece gözünü karart ve karar ver! ve seç!

Kendini şarj et!

18 Ekim 2010 Pazartesi

5-YAZ, Yazdığını Yayınla! Mutlu Ol!

Oldum olası haşır neşirimdir yazmakla..İlk ne zaman yazmaya başladığımı ben bile hatırlamıyorum...

Ama neyin ilk itici gücü oluşturduğunu çok iyi biliyorum...Babamın ben 7 yaşındayken bankadan eve getirdiği ve benim odama koyduğu daktilo... o siyah daktilo...evet o siyah daktilo, ranzanın yanındaki kahverengi masada yerini almış ve ilk olarak Pamuk Prenses masalının bir de benim elimden kağıda dökülmesine sahne olmuştur. Kaç saatte o masal yazıldı, kaç tane kağıt israf edildi, ne siz sorun ne ben söyleyeyim:)

Yaş ilerledikçe, yazdıklarını somut olarak elde tutmak istiyor insan...sağda solda her küçük kağıtta iliştirilmiş hikaye başlangıçları, şiirler, araştırmalar, anılar, çeşitli defterlerde yerini almış koca koca yazılar... hepsi somut olarak varlıklarını sürdürsünler o yaşanmışlıklar...

böyle bir manevi tatmin yok...yaratma gücüne eşdeğer benim gözümde... kalemle kağıdın sevişmesinden doğan o çocuk, ortaya çıkan eser paha biçilemez... eline alıp sayfalarını çevirmek, yeni basılmış kitap kokusunu içine çekmek ise bambaşka... o nedenle basmalı yazdıklarını bir yerden sonra... kendin için yazmalı, insanlar için yazmalı, kendin için ve yine paylaşımcıların için basmalı, yayınlamalı...

o duygular paylaşıldıkça çoğalmalı, anılar o "an"da takılıp kalmadan sonsuza asılmalı, nefes alıp vermeli, tekrar yaşanmalı... unutulmamalı...

iz bırakmalı...

*****

80'LERDE ÇOCUK OLMAK TÜM KİTAPÇILARDA!!!







Kapak ve basın metnimizi Facebook'ta, Twitter'ınızda, web sitenizde-blogunuzda ve mail yolu ile arkadaşlarınızla paylaşabilirsiniz! 

Geri sayım başladı :) 

Kitabımız ilk olarak TÜYAP'ta okur karşısına çıkacak, ayrıntlı bilgi www.yitikulke.com 'da

***

"80'lerde Çocuk Olmak" kitabının kapak arkası ve basın tanıtım metni şöyle:

Bu sadece bir kitap mı? Hayır! Bu kitap, canlı bir şey! Yaşayan tarihin ta kendisi! Dikkatle, özenle okuyun...

80’lerde Çocuk Olmak, hem bir kitap ismi, hem de bir kuşağın en büyük özlemlerini, yaşanmışlıklarını içinde barındıran yolculuğun özel ve güzel adı. Bu kitapta bir araya gelmiş 90 kadar yazar var. 1980’lerde çocuktu onlar... Hepsi aynı kuşaktan… Sayfalarda gizlenen anılarda herkes kendinden bir şeyler buluyor. Fazıl Say’dan Gürgen Öz’e, Eylül Duru’dan Bülent Çolak’a, Onur Behramoğlu’ndan Erdem Aksakal’a, Göksel Bekmezci’den Ahmet Büke’ye, Barış Müstecaplıoğlu’ndan Yiğit Değer Bengi’ye dek, adları buraya sığmayacak onlarca yazar ve sanatçı bu kitap için çocukluklarını, anılarını, aşklarını, oynadıkları oyunları, 1980 darbesinin kendilerinde ve ailelerinde bıraktıkları kara tortuyu, yüzlerce ayrıntıyı bazen bir çocuk, bazen bir yetişkin gözüyle kaleme aldı. Yaklaşık üç yıllık bir çalışma sonucu doğan 80’lerde Çocuk Olmak kitabı, her kuşağın el kitabı olacak nitelikte. Dönemin pembe dizileri, ünlü oyuncuları, en çok izlenen çizgi filmleri, mahalle abileri, sokak kavgaları ve oynanan unutulmaz oyunlar, atari salonları, fırlamalıklar ve ergenliğe geçiş hikâyeleri, birbirimizle konuşurmuş gibi doğal bir şekilde anlatılıyor. Evet, bizler büyüyoruz ama çocukluğumuz ve yaşanmışlıklar orada öylece duruyor. Yolculuğumuza siz de katılın...

Kitabımızı 80’lerin aydın insanlarına, halk kahramanlarına, üniversite gençliğine ve 80’lerde doğup kaybettiğimiz tüm çocuklara ithaf ediyoruz. 

Kadir Aydemir’in yayına hazırladığı bu kitap ayrıca anlamlı bir doğum günü hediyesi. 80’ler çocuklarının hiç yaşlanmadığının, hep çocuk kalacağımızın bir ispatı... Bu yıl, Türkiye sanal âleminin en eski ve köklü şiir-edebiyat sitelerinden Yitik Ülke’nin(www.yitikulke.com) 10. yaşını kutlarken, bu kitapla, anılarına sahip çıkan herkesin de doğum gününü kutluyoruz.

Bu toplum belleksiz değil! Bizler de unutmadık ve yazdık!

Yaşasın 80’lerde çocuk olmak!

“80’lerde Çocuk Olmak” kitabında yazılarıyla, anı ve anlatılarıyla yer alan 80’lerin çocukları:

Yeşim Ağaoğlu, Onur Akbudak, Alper Akdeniz, Erdem Aksakal, Neyran Savaşman Akyıldız, Çiğdem Aldatmaz, Figen Alkaç, Sema Aslan, Hürcan Âşık, Mustafa Atapay, Kadir Aydemir, Eda Aytekin, Nil Esra Başaran, Ezgi Başkır, Suat Başkır, Barış Behramoğlu, Onur Behramoğlu, Göksel Bekmezci, Sinem Bengi, Yiğit Değer Bengi, Ersan Bengisu, Hasip Bingöl, Ahmet Büke, Elmira Cancan, Gökçenur Ç., Şebnem Çağlayan, Tunca Çaylant, Kader Çekerek, Serdar Çekinmez, Murad Çobanoğlu, Bülent Çolak, Elçin Demiröz, Özge Ç. Denizci, Ömer Faruk Dizdar, Eylül Duru, Galip Dursun, Sine Ergün, Azim Raşit Ersoy, Elif Savaş Felsen, İdil Giray, Pınar Gözpınar, Nilay Sağ Gülalp, Eda Günay, Koray Günyaşar, Yasemin Gürkan, Sanem Güven, Nefin Huvaj, Aydın İleri, Necla İret, Deniz Yalım Kadıoğlu, Gülay Kalkan, Bekir Arslan Kopuz, Ulaş Kurugüllü, Ahmet Küçükkayalı, Ece Erdoğuş Levi, Barış Müstecaplıoğlu, Engin Neşeli, Pınar Nurhan, Pelin Onay, Esra Ovalı, Yaprak Öz, Gürgen Öz, Şahin Özbay, Özlem Özyurt, Hatice Topal Özçoban, Nilüfer Özgeren, Sedef Özkan, Erol Özyiğit, Murat Prosciler, Tomris Sakman, Fazıl Say, Hakan Sim, Güray Süngü, Melih Süsleyen, Müjgan Şah, Melike Aslı Şahinsoy, Ümit Şener, Seda Tansuker, Filiz Tanya, Erkut Tokman, Alper Turgut, Murat Türkücüoğlu, Serkan Türk, Papyon Tayfun Türkkan, Ferhat Uludere, Gül Yaşartürk, Özlem Yıldız, Hande Yöremen, Zeynep Zişan ve Güncem Topçu.

Kapak tasarımı Savaş Çekiç ustamıza aittir...

8 Ekim 2010 Cuma

4-Bir Hayvan Besle! Mutlu Ol!

Mantar 20 günlük

Perdelerinizin, koltuklarınızın veya halılarınızın iplik iplik olduğu, sökülmeye yüz tuttuğu bir durum yaşatır evde beslenen kedi. eve yeni bir koltuk almak istersiniz, alamazsınız nasılsa aynısı ona da yapılacaktır 10 gun içerisinde eski koltuğunuza eşdeğer bir koltukla karşılaşacaksınızdır. alırsınız bu kez üstünü örtüyle örtme gereği duyarsınız, yenidir ya kıyamazsınız. örtü bir ay kadar ancak dayanır. kedinizin bu tip konulara karşı niye bu kadar duyarlı olduğunu anlayamazsınız. tonlarca para verip tırmalama tahtaları, oyuncakları alırsınız yüzüne pek bakmaz, gidip koltukla savaşmalıdır o...


Şuh Mantar


ama kendini halının püskülüne kaptırdığında veya koltuğa tırnağı takıldığında deliler gibi zıplayıp atlamasını, evin içinde bir oraya bir buraya uçmaya başlamasını veya yere düşen bir kağıt parçasıyla (sinek, böcek olayına hiç girmiyorum) saatlerce keyiften dört köşe oynamasını izlemek sizi ne kadar üzgün de sıkkın da olsanız gülümsetmeye yeter. bazen kahkahalarla gülersiniz muzurluklarına... sonra yorulur, gelir üzerinize yayılır. yüzünüze bakmaya elinizi saçınızı yalamaya başlar. o an kutsal bir andır işte. sarılıp onu içinize sokmak istersiniz bazen..küçücük burnunu öpersiniz...bambaşka bir duygudur kedi sahibi olmak.. bambaşka..

Sofistike Mantar Kitaplığın çevresinde pozlarda:)


Kızım artık 3 bucuk yaşında...

1 Ekim 2010 Cuma

3.- Ailene Zaman Ayır, onlar hep önce gelir:) Mutlu Ol!

sister power:)



Kardeşim taa uzaklardan beni ziyarete gelmiş, tabi ki gün ona zaman ayırma günü... küçük kardeşler hep aynıdır abla veya abilerinin gözünde...hep kardeştirler, hep küçüktürler...kocaman olsalar da boyu posu, kilosu sizi geçse de, yaşları kemale erse de küçük kardeş hep kardeş, hep de küçüktür işte... 

Kimi zaman sıkılırlar onları fazlasıyla koruyup kollamanızdan...ama bilmezler ki siz eski küçük abla/abi değilsinizdir artık...yaş ilerledikçe siz daha fazla duygusal, daha bir abi, daha bir abla olursunuz..zaman bir korkudur bazen... küçük kardeşe daha sıkı sarılmak onu daha fazla kollamak, görüp geçirdikçe onun daha da iyisini yaşaması için yol gösterici olmak istersiniz, ve gitgide daha da büyürsünüz..ve siz zaten hiçbir zaman ailenin en küçüğü olmamış olduğunuzdan otomatik bir koruma içgüdüsüne sahipsinizdir.

malesef CTS günü de çalışmak zorundayım oysa 2 günlüğüne gelmiş kardeşle takılmak için müthiş elverişli birgün olacaktı planda... neyse Pazar günü attraksiyonları bizi bekler, ayrıca daha 2 gecemiz de var...

Kardeşimle vakit geçirmek-hele uzunca bir aradan sonra- süper olacak. İnsanın ailesi tek gerçeği bu dünyada...en çıkarsız seveni, en çok kendini vereni... ona göre kıymet bilmeli...bu dünyadayken yeteri kadar vakit ayırmalı ki sonra "keşke"ler kapınıza üşüşmesin...

benden söylemesi..

sisters Rock!!!!!!!


30 Eylül 2010 Perşembe

2. Bir EFSANEye Tanıklık Et!!! Mutlu Ol!




İnsanın hayatında bazı anları ölümsüzleştirmesi gerekir... Herkes en azından 1 kez bazı efsanelere yaşarken tanıklık etmeli...

Bugün o günlerden biri... Ozzy Osbourne-müziği için delirmesem de- bir efsane... En önemlisi yaşayan bir efsane... ve öteki boyuta geçmeden önce, kendisini bu akşam Kuruçeşme Arena'da izleme fırsatı bulacağım. Bana göre, hayattayken insanların kıymeti bilinmeli, en azından saygıdan ötürü bir döneme damgasını vurmuş Ozzy'nin konserine gidilmeli...yoksa öldükten sonra bir yerlere getirilip ölümsüzleştirilmeye çalışılmasının hiçbir önemi yok. 

Prince of Darkness ve Godfather of Heavy Metal olarak bilinen Ozzy Osbourne 1948 doğumlu...

Bu zamana kadar birçok önemli konser gördüm... Unutamadıklarım arasında bir numarayı Duran Duran'ın Budapeşte'de 2005 yılında verdiği konser alır... 

zaman zaman efsanelerin sahne performanslarına tanıklık etmek gerekir.

Bugün sahnede OZZY var, evet:))


29 Eylül 2010 Çarşamba

1.-Kendini Şımart! Mutlu Ol!

Bugün acayip yoğundum ofiste... şimdi ise mesai bitimine çok az kaldı...

Aklıma ilk gelen kendimi iyi hissettirecek şey, hemen internette son zamanda epey trendy olan şu internet sitelerinin birinden indirimli ürünlere bakmaktı...

ve yine son zamanlarda sık sık yaptığım gibi, hemen gözüme kestirdiğim ayakkabılardan bir tane sipariş vermekti. Düşündüm, evet, bu beni mutlu edecekti... Hesabını bilip, ipin ucunu kaçırmadan internetten alışveriş yapmak oldukça keyif verici:)

hele de aldığınız ayakkabı bıcır bıcır birşey olursa, içinizi ısıtan desenleri de varsa...:))

bence kendimizi şımartmaya değer:)) evet değer:) Bu da Gretchen'ın "para mutluluk satın alabilir mi?" sorusuna bir cevap..kısmen de olsa alabiliyor, evet. practical bir olay yani, bunu kimse inkar edemez malesef.

Yeni ayakkabılar gelip durdukça elbette ki eskilerden de kurtup yenilere yer açmak lazım, bu da Gretchen'in "dolabını temizle" felsefesiyle örtüşüyor..Ne uğraşıcam tamirle filan, zaten moda sürekli nefes alıp değişim geçiren bir yapıya sahip..Dolayısıyla eskiler çöpeee, yeniler eveee..

28 Eylül 2010 Salı

The Happiness Project ve Mutluluk Fabrikam

Orjinal kapak
Türkiye baskısının kapağı





















Yazın deniz kenarında güneşlenip, soğuk limonatamı yudumlarken okumak için aldığım "Light" kitaplardan biriydi Grtechen Rubin'in The Happiness Project isimli en çok satanlar listesinde yerini alan kitabı. Hakkında hiçbir şey bilmediğim halde, kapağın eğlenceli ritmi beni de kendine çekmişti ve özellikle "bestseller" kitaplara karşı olan temkinli yaklaşımımı kırmayı başarmıştı.

Mavi renk zaten mutluluğu, açıklığı çağrıştırıyordu. Kapaktaki birbirinden renkli görüntüler de cabası. Gretchen Rubin 12 aya yaydığı bir karar çizelgesi oluşturarak, her ay pratikte bu kararları uygulamayı başarmıştı. Amacı ise bu kararlar sayesinde daha da mutlu olmaktı. Nihayetinde de hem bu hedefe ulaştı, hem başkalarının kendi projelerini geliştirmelerine önayak oldu, ilham verdi ve etrafındaki insanları daha da mutlu kıldı.

Bu tip adımlar her zaman olumlu adımlardır. Bir karar vermek hedefe ulaşmada en önemli adımlardan biridir. Ancak hayatınızla ilgili kararlar vermek sanıldığı kadar kolay olmayabilir. Karar vermenin zorluğu yanında, alınan kararları uygulamanın zorluğu ise tartışılamaz.

Hepimiz kararlar alır, hayatımızı zenginleştirmeye çalışırız. Her birimiz her yeni yıla girerken kendimize sözler vermişizdir, bir deftere, bilgisayarımıza veya öylesine bir kağıda yazıvermişizdir yapılması gerekenleri... Hepsi daha fazla manevi tatmin sağlamak içindir. Hepimiz biliyoruz ki, önümüze koyduğumuz hedeflere ulaştıkça, duygusal olarak güçlenir ve daha mutlu oluruz. Önemli olan ise karar verdikten sonra gerçekten o hedef için gereken neyse yapmak... Elinden gelenin en iyisini yapacaksın ki hedef yerini bulsun.

Geriye dönüp baktığımızda şunları diyebiliriz:

  • tüm hedeflerimi gerçekleştirdim, çok mutluyum...
  • bu yaşıma kadar istediğim hiçbir şey olmadı...
  • en azından denedim...
  • hayatım çok monoton geçti...
  • kendimi mutlu hissetmiyorum, hayatımda hep birşeyler eksik...vb.
Kitap oldukça samimi bir dille yazılmış. Zaten en çekici özelliği de bu. Yazar sizinle herşeyini paylaşıyor. Kendi hayatı neyse size de kendi penceresinden baktırıyor. Oldukça öznel dili olan kitaptaki bireysellik zaman zaman sizi rahatsız edip, "iyi de bunlardan bana ne, bu bana hitap etmiyor ki, benim ne dertlerim var sen nelerden bahsediyorsun" dedirtebilir. Ama unutulmaması gereken, zaten Rubin'in bunu en başta belirterek, aslında bu kitabı ne kadar da kendisi için yazdığı, sonuçta bu kitabın da gerçekte kendisinin mutluluk projesinin bir parçası, bir ürünü ve bir sonucu olduğu...

Mutluluk fabrikam da bu kitabın beni motive etmesiyle ortaya çıkmış bir proje...Bir nevi benim mutluluk projemin bir parçası...Bundan böyle burada her gün, o gün için iyi olan ve beni mutlu edecek ne yaptım, başkalarını nasıl mutlu edebilirim, kendim nasıl daha mutlu olabilirimi, hedeflerim ve onlara ulaşmak için ne yapmalıyım; ne yapıyorum, motivasyonlarım, projelerim, tutkularım, hobilerim, ıvır zıvır... mutluluk fabrikam o gün ne üretirse, bacası tüttüğü sürece sizlerle paylaşacağım...

Mutluluk fabrikası 1, 2... kapıdan girmeyen kalmasııınnnn!!!!!!!!! 


**

Gretchen Rubin'in kitabından örnek metinler için:

http://www.harpercollins.com/browseinside/index.aspx?isbn13=9780061583254
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...