16 Eylül 2011 Cuma

Altay Öktem'in kalemiyle "İstanbul'da Rock Kültürü" Akşam Kitap Eki'nde..

http://www.aksam.com.tr/yasarken-curuyoruz-olurken-yasiyoruz--67450h.html

Sevgili Altay Öktem'in kaleminden "İstanbul'da Rock Kültürü: Yeraltından Yeryüzüne"nin güzel bir tanıtımı ve Silverberg...



Yaşarken çürüyoruz ölürken yaşıyoruz

Biz çok farkında olmasak bile, insan içeriden ölen bir canlı türü. Ölümü bir son olarak düşünüyoruz hepimiz; doğru, ölüm bir çeşit 'son' ama ölme süreci, doğum anında başlıyor.
ALTAY ÖKTEM
Bilimkurgu ve fantastik kurgunun dünyadaki en prestijli ödülleri olan Hugo ve Nebula ödüllerini toplama konusunda da bayrağı elinden bırakmayan, çağımızın önemli yazarlarından Robert Silverberg'in İçeriden Ölmek adlı romanı, kurgusundan, dilinden önce okuru ilk başta adıyla etkileyen nadir kitaplardan biri. İçeriden Ölmek! Bence böyle bir romana çok yakışan bir ad.
Biz çok farkında olmasak bile, insan içeriden ölen bir canlı türü. Ölümü bir son olarak düşünüyoruz hepimiz; doğru, ölüm bir çeşit 'son' ama ölme süreci, doğum anında başlıyor. Fizyolojik olarak, hücre ve doku düzeyindeki yaşlanma, diyalektik biçimde hayat boyunca devam ediyor. Hücrelerin, dokuların bir kısmı yaşlanıp ölüyor, ardından hemen yenileniyor, bir kısmı yenilenmeden, ağır ağır devam ediyor ölmeye. Bizim yaşamak dediğimiz şey, yavaş yavaş içeriden ölmek aslında!
Her insan için geçerli olan bir şey bu. Oysa Robert Silverberg'in kahramanın başına gelen, içeriden ölmenin katmerlisi! Sadece fizyolojik olarak değil, psikolojik olarak da içeriden ölen biri David Selig.  Selig'in, aslında birçok kişinin büyük bir şans olarak görebileceği ama diğer yandan insanın hayatını karartan bir yeteneği var. Başkalarının düşüncelerini okuyabilme yeteneğine sahip olan Selig, en fazla da bu yeteneği yüzünden, sürekli içeriden ölüyor.  Aslında iyi eğitimli biri olmasına karşın, hayatını bir türlü düzene sokamamış, para karşılığı mezun olduğu fakültedeki öğrencilerin dönem ödevlerini yapan ve kazandığı üç beş kuruşla hayatını sürdürmeye çalışan bir tür 'looser' olarak da kabul edebiliriz Selig'i. Hazırladığı ödevler de öyle az buz şeyler değil. Bir Toplum Simgesi Olarak Odysseus, Kafka'nın Romanları, Aiskhylos ve Aristotelesçi Trajedi, Montaigne'nin Felsefesinde Teslimiyet ve Rıza, Dante'nin Mentoru Sıfatıyla Virgil...
Bütün bunları yazabilecek düzeyde entelektüel bilgi sahibi olan birinin, bu işi üç beş dolar karşılığında yapması ve kalan zamanlarında sokağa çok yakın bir hayat sürmesi, İçeriden Ölmek'i fantastik kurgunun yanı sıra underground edebiyata da yaklaştırıyor. Bu özelliğinden dolayı, underground edebiyatın bir örneği olarak da kabul edebiliriz İçeriden Ölmek'i.  Sonuçta, insanların düşüncelerini okuyabilme yetisi yüzünden hayatı altüst olan, kendi olmaktan vazgeçmeye hazır olan ama buna bir türlü cesaret edemeyen, gün geçtikte hiçliğe yaklaşan bir adam Selig. Belki başkalarınca şans olarak nitelendirilebilecek bu özelliği yüzünden hayatta kaybetmiş ve hızla kaybetmeye devam eden bir adam. Kendisi de bunun farkında aslında:
'Istırabım yeterince belli, yeterince kuvvetli değil mi? Kim olacağım ben, kendim olmayı bıraktığımda? Isı ölümünü ölüyorum. Spontane bir çürüme. Rastgele bir olasılık seğirtisi felaketim oluyor. Hiçliğe dönüşüyorum. Kömür ve kül oluyorum. Süpürgeyi bekleyeceğim gelip beni toplasın diye.' 
Asimov, 'Silverberg'in bugün gittiği yere, diğer bilimkurgu yazarları yarın gidecekler' demişti yıllar önce. Silverberg'in külliyatını şöyle bir gözden geçirince, Asimov'un söz ettiği 'yarın'ın henüz gelmediğini anlıyoruz. Fantastik kurgu ve bilimkurgu edebiyatında, hala gün, Silverberg'in günü bence.
Peki, o müthiş hikayeler kaleme alırken biz ne yapıyoruz? Ne yapacağız; yaşarken çürüyoruz işte. Ölürken yaşıyoruz. Dünyanın dışarıda beyaz, içerideyse gri olduğunun bile farkına varamadan sürüklenip gidiyoruz.

İstanbul'da Rock kültürü  ya da alt-kültürün çöküşü

Melike Aslı Şahinsoy'un Budapeşte Central European üniversitesinin sosyoloji ve sosyal antropoloji bölümü için hazırladığı yüksek lisans tezinin, İstanbul'da Rock Kültürü başlığıyla kitaplaştığını öğrenince, hala Silverberg'in etkisinden kurtulamadığım için midir nedir, bu teze de Salig'in eli değmiş midir diye kuşkuya düştüm! Allah'tan Aslı'yı tanıyorum. Ayrıca tezin hazırlanmasında birçok müzisyen, müzik eleştirmeni, hatta rocker'la beraber benim de az çok katkım olduğu için bu kuşkuyu kafamdan çabuk attım. Ayrıca Salig, bir roman kahramanı. Yani bildiğimiz 'kurgu insan'. Bu yüzden de Türkiye'de hazırlanan bir teze burnunu sokması uzak ihtimal.
Rock kültürünün yeraltından başlayıp yeryüzüne ulaştığı zaman dilimini, o süreci incelediğimizde, toplumsal değişimi de ana hatlarıyla gözlemleme şansına kavuşuyoruz. Bu değişimde, toplumsal dinamiklerin, medyanın, yerel ve evrensel yönetimlerin, dinsel, ahlaksal süreçlerin ne denli etkin olduğu da anlaşılıyor.
Postmodern dünyada gerçeklerin çöktüğüne ve sosyal yapılandırmalara dönüştüğüne dikkat çeken Baudrillard'ın bu tespitinin doğruluğuna bence şüphe yok. Ağırlıklı olarak 1990'lar İstanbul'unun rock yaşamını inceleyen Melike Aslı Şahinsoy da aynı sonuca ulaşıyor ve kendisini besleyen alt-kültür statüsünün kaybolmasıyla birlikte, rock kültüründe de beklenen sona geldiğimizi, imajların gerçeği baskıladığı bir döneme çoktan girdiğimizi belirtiyor.
İstanbul'da Rock Kültürü, alt-kültür, karşı kültür, kitle kültürü çerçevesinde, bir döneme damgasını vurmuş bir müzik hareketinin yaşam biçimine dönüşmesi ve hızla popülerleşmenin tuzağına düşmesi açısından, sosyolojik bir araştırma olarak okunabilir. Diğer yandan, özellikle o dönemleri yaşayanlar, nostaljik bir anı kitabı gibi de bakabilirler bu çalışmaya. Levent Erseven, Güven Erkin Erkal, Deniz Durukan gibi kendi alanlarında yetkin isimlerin tespitleri ve değerlendirmeleriyle zenginleşen bu çalışma sayesinde, zamanında zevkle dinlediğimiz, bir kısmını dinlemeye devam ettiğimiz Pentagram, Mavi Sakal, Kramp, Athena, Objektif, Rashit, Mor ve Ötesi gibi grupların doğduğu, geliştiği; hayat bulduğu zemini tanıma, aynı zamanda bu zeminin ne kadar kaygan olduğunu da anlama olanağına kavuşuyoruz.
Şimdi diyorum ki, ister yaşarken bilinçli olarak terk ettiğimiz, terk etmek zorunda bırakıldığımız hayatlarımıza bakalım; ister daha yaşlanmaya fırsat bulamadan anılarımıza gömmek zorunda bırakıldığımız rock kültürünü özlemeye başlayalım, sonuç değişmiyor. Silverberg'in kahramanının söylediği gibi, bugün havada sonbaharı gasp   etmeye gelen kışın ayak sesleri var.  Ne yazık ki var.  
İÇERİDEN ÖLMEK
Robert Silverberg İthaki Yayınları
247 sayfa
İSTANBUL'DA
ROCK KÜLTÜRÜ
Melike Aslı Şahinsoy
Clinart Yayınları
96 sayfa
Postmodern dünyada gerçeklerin çöktüğüne ve sosyal yapılandırmalara dönüştüğüne dikkat çeken Baudrillerd'in bu tespitinin doğruluğuna bence Şüphe yok.


Altay Öktem'in 16 Eylül 2011, Akşam Gazetesi Kitap Ekindeki yazısıdır.

14 Eylül 2011 Çarşamba

13- KÜÇÜK İYİLİKLER YAP! Mutlu Ol!

http://www.estatevaults.com/bol/archives/2006/07/12/happiness_roundup.html

Evet, mutluluğun sırlarından biri de hergün iyi birşey yapmaktır. Mutluluğu ne birine, ne bir beklentiye ne de maddiyata bağlamak doğrudur. Herşeyi olduğu gibi kabul edip, akıp geçen zamanda küçük küçük mutluluklarla mutluluk gölüne yol açabilmektir önemli olan.

işte basit ama çok değerli birkaç öneri:
  • Pazar çantalarını zorlukla taşıyan üst kat komşunuz Ayşe Teyzeye yardım edin... Çantaları evine kadar çıkarın mesela..
  • Cam pervazlarına bayat ekmek kırıntılarını koyun. Elbette birkaç kuş gelip onları silip süpürecektir. Özellikle soğuyan havalarda yiyecek bulmakta zorlanan serçeler için evde kalan bayat ekmeklerinizi bile ufalayıp işe giderken yola serpseniz, çimenliklere atsanız bir sürü serçeciği mutlu edersiniz.
  • Sokaktaki aç kedilere kuru mama alıp verin haftada birkaç kez. Yok alamam derseniz, evdeki artık yemekleri çöpe dökmeden önce biraz daha düşünüp aşağı kadar indiriverin ve aç kedi köpekleri doyurun. Onların size olan sevgi gösterisi sizi herşeyden çok mutlu kılacaktır.
http://www.mucadele.com.tr/haber/aydin/ali-amcanin-kedi-sevgisi-avrupa-sevdasindan-agir-basti/23938
  • Annenize, babanıza hatta büyükanne ve büyükbabanıza çiçek alıp götürün.
  • İhtiyacı olan bir ilkokul çocuğuna ders çalıştırın..
  • Giymediğiniz kıyafet veya ayakkabılarınızı sokağa koyun veya gerçekten ihtiyacı olduğunu bildiğiniz birilerine verin. O kadar çok ayakkabısız okula gitmeye çalışan çocuk var ki onlara gönderin.
  • Okuduğunuz kitapları Doğu'daki köy okullarının kütüphanelerine gönderin. 
  • Arada bir çocuk esirgeme kurumundaki çocukları ziyarete gidin. Onlara kalem, defter, oyuncak veya bazen kurabiye pasta götürün. Eğer imkanınız varsa koruyucu aile olun, haftanın bir günü onları dışarı çıkarıp gönüllerince eğlenmelerini sağlayın. 
  • Kimsesi olmayan yaşlı komşularınızla veya bakım evlerindeki yaşlıları ziyaret edin, onlarla konuşup onları dinleyin. 
bu liste sürekli uzatılabilir. Aklıma geldikçe de ekleyeceğim. Bu tip iyilikler sizin çok az zamanınızı alacak, sizin için bir yük de olmayacak, sizin için küçük ama hayatlarında fark yaratılanlar için büyük birer iyilik olarak yerlerini alacaklardır. 

böylelikle hem onlar hem de siz kendinizi çok daha fazla iyi hissedeceksiniz.

neden olmasın?
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...