25 Şubat 2011 Cuma

12- UMUDUNU KAYBETME! Mutlu Ol!

The World of Stainboy-Tim Burton
Mutlu olmak bazen çok zor gelir insana... Her ne kadar yüzünüzden gülümsemenizi eksik etmemeye çalışıp sırtlansanız da yükümlülükleri, göğüsleseniz de tüm zorlukları, bazen bir taraf eksik kalır... en mutlu olacağınızı sandığınız anda umutsuzluk biniverir omuzlarınıza, yorgunluk çöker yüreğinize... denemekten yorgun ruhunuz ağırlaşır, kalbiniz taşlaşır ve yüzünüzdeki gülümseme yerini gözyaşına bırakır...

"çabalıyorum olmuyor, keşke şöyle olsaydı, böyle yapsaydım ya da keşke gamsız olabilseydim" sözleri dökülür dudaklarınızdan, kendinizi dipsiz bir kuyunun içinde bulursunuz... Girdap gitgide büyür, içinde döne döne kaybolmaktan korkarsınız... Hayatın bazı anlarında asılı kalırsınız... Hayat ondan sonra bir türlü ilerleyemez...hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diye düşünürsünüz... hep o anda takılı kalır, geriye bakıp bakıp o anı düşünürsünüz...yine şimdiyi yaşamayı bir kenara koymuşsunuzdur işte. ve gelecekteki kontrolünüzü de kaybetmek üzeresinizdir..

peki ne yapmak gerekir... farkındalık burada ne kadar önemlidir? bilincinizin sınırlarını zorlarsınız çözüm bulmak için... kimi zaman orta yollu, olmuyorsa tek taraflı... sonuç odaklı.

birşeyleri kazanmak için çok ter döker, çok yoldan geçeriz. Ama ne kadar da kolaydır kaybetmek. Bir söze, bir bakışa, bir yanlış anlamaya, bir inada, bir egoya, gurura veya saçma sapan herhangi başka bir nedene bakar... "Kıymayı oraya değil buraya koymalıydın" diyerek başlayan kavga sonucu boşanan arkadaşlarımda olduğu gibi...

Oysa ne kadar zordur birşeyleri inşa etmek, başlatmak... ama tatlıdır da...önemli olan onu sürdürebilmektir. Bir ilişkiyi, bir başarıyı, bir umudu, bir yaşam savaşını devam ettirebilmektir söz konusu olan. Senelerce üzerinde çalıştığınız araştırmanızın son halini vermiş, üzerine saatlerinizi, günlerinizi hatta aylarınızı harcayıp somutlaştırmışsınızdır ancak hedefe ulaşmak üzereyken yolda takılmış olması süreci zorlaştırır, garipleştirir, ruh halinizi bozar... bitirilen bir projenin aslında bitemediğini görmek sizi umutsuzluğa sürükler.


bu hayatın her evresinde geçerlidir.peki umutsuzluğa kapılmamak ve hep o umudu canlı tutmak için ne yapmak gerekir? bir insan nereye kadar gücünü koruyabilir, kendi içinde nasıl çözebilir bunları dışarıya yansıtmadan...umudunu yitirmeye izin verdiğimiz anda biter her şey..o nedenle bize düşen o umudu canlı tutmaktır. Zorla da olsa... küçük mutluluklarla büyük mutlulukların yolunu yapmaktır bir şekilde misyonumuz. küçük mutlulukların değerini bilip onları büyütmektir önemli olan...aksi takdirde takılır yürek dikenli tellere, çıkarken de yırtılır çeperleri.. o yüzden hiç bakmamaya çalışıp geriye, sadece iyi şeyler ummaktır yaşamdan yapılması gereken...

sürekli iyi şeyler isteyip, olumlu bakış açısı yaratmaya çalışmaktır bazen hayat.. ister "placebo" etkisi olsun ister gerçek mutluluk... önemli olan üzerimizde bırakacağı etkidir aslında.



14 Şubat 2011 Pazartesi

sevgililer gününü kutla // celebrate valentines day

sevgililer gününüz kutlu olsun...

Her ne kadar ticaret kaygısıyla eleştiri oklarına hedef olsa da, ya da "bize her zaman sevgililer günü, ne gerek var kutlamaya" deyişlerine zemin hazırlasa da, anneler, babalar günü gibi sevgililer günü de bir meta değeri taşısa da, ben kutlanmasında hiçbir sakınca görmüyorum. 

Batı medeniyetlerinde "sevgili" anlamına gelen Valentine kelimesinin 14 Şubat'a kattığı anlam, 1800'lü yıllarda Amerikalı Esther Howland'ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasıyla ticari boyutunu kazandı. O günden bu yana çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay olan Sevgililer Günü, tüm dünyada ticaretin canlandığı bir dönem haline gelmekten kurtulamadı.

Hristiyan ritüeli olarak atfedilip, hele bu yıl gayet saçma bir şekilde zaten Müslümanlara ait olmayan bir gün olan asıl adı Saint Valentine's Day olan sevgililer gününü "kandile denk geliyor haşaaa kutlanır mı, çarpılırsınız" nidalarıyla karşılayan ve programların gününü 13 Şubat Pazar gününe kaydıran mekanları ve organizatörleri de hayretle karşılamadan edemiyorum. 

Sadece, her tarafta uçuşan kırmızı kalpleri, balonları, ya da cıvıl cıvıl aşk dolu vitrinleri görmek bile insanın içini açmaya yetiyor. Sevgilin olsun olmasın, ne fark eder... sıcacık renkler, kalpli çikolatalar ve şekerler, pofidik pofidik oyuncaklar... hepsi de soğuk şubat ayının en azından bir gününü ısıtmak için birebirler...

Romantik döneme özellikle gönlünü kaptırmış birisi olarak bence dünyanın en güzel şeyi iki insanın, iki kedinin veya iki salyangozun:) veya herhangi bir ikilinin TEK olabilmesi... Bence aşk kendinden vazgeçmektir...AŞK YEKPARE OLABİLMEKTİR...

Aşkın tanımlanması için yüzyıllarca uğraşıp onu kalıplara sokmaya çalışanlara bizim dönemimizin ŞİPSEVDİ sakızlarını öneririm...:) Aşk, o sakız kağıtlarındaki gibi işte... her anında mevcut..sadece bir güne sığdırmak elbette mümkün değil... amaç o her daim kutlanası mutluluğu bir kez daha hatırlamak...


Sevgililer gününüz tekrar kutlu olsun:))



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...